Haftanın Kitapları
Özkan Saçkan’dan Haftanın Kitapları…
Şiddet dolu bir dünyanın hikâyesi
Robert Fisk’ten Büyük Medeniyet Savaşı-Ortadoğu’nun Fethi. İlk elden gazetecilik ve tarihin, yazarın Ortadoğu’da yaşanan trajedi ve ihaneti anlatan destansı hikâyesinden daha güçlü bir şekilde birleştiği ender görülmüştür. Onun Irak, Afganistan, Cezayir, İran, İsrail, Filistin ve diğer savaş alanlarındaki kan banyosu ve zulme, 11 Eylül 2001 katliamına ve Saddam Hüseyin’in acımasız rejiminin devrilmesine dair anlattığı hikâyeler, yeni ve korkutucu anlamlar kazanarak gözler önüne seriliyor. Usame Bin Ladin ile üç kez görüşen yazar, 1976 yılından bu yana Ortadoğu’daki çatışmaların ön cephesinde yer alıyor ve insanların çektiği acılar hakkında yazdıkları bugün dünyanın dört bir köşesinde okunuyor. Ve yazarın 1980’lerde İran-Irak Savaşı’nın ön cephelerinde geçirdiği günlerden, babası Teğmen Bill Fisk’in 1918’de Somme siperlerinde yaşadığı tecrübelere uzanan son derece kişisel bir hatırat. Hayatlarımızı –ve geleceğimizi– şekillendiren şiddet dolu bir dünyanın hikâyesi. (İthaki Yayınları)
Özgürlüğe uzanan ilham verici bir öykü
Erol Hızarcı’dan Ahbap Ferdinand – Bir Dananın Sonsuz Yolculuğu. Kurban bayramında hayvan pazarından kaçarak kesilmemek için soluğu denizde alan, dört gün boyunca yüzen, tekrar yakalandıktan sonra Ahbap Platformu tarafından kurtarılarak özgürlüğüne kavuşturulan Ferdinand’ın hikâyesini herkes biliyor. Peki ama Ferdinand’ın macerasının iç yüzünü gerçekten biliyor musunuz? Ahbap Ferdinand, hikâyesini Ferdinand’ın iç dünyasından dillendiren büyükler için bir masal. Bildiğimiz hikâyeyi ters yüz ediyor ve bize madalyonun diğer tarafını da gösteriyor. Zira Ferdinand’ın yolculuğu şapşiklikten esarete, esaretten kurban pazarına, kurban pazarından denize ve oradan da özgürlüğe uzanan ilham verici bir öykü. (Karakarga Yayınları)
Bir delikanlının ilginç öyküsü
Herman Melville’den Billy Budd. Başta Moby Dick ve Kâtip Bartleby gibi eserleriyle daha çok tanınan yazarın kaleme aldığı son eseridir. Kitapta, güçlü kuvvetli, son derece yakışıklı, saflık derecesinde temiz yürekli, genç bir gemicinin, doğallığın simgesi olan bir delikanlının öyküsünü anlatıyor yazar. Bunu yaparken, Kutsal Kitap ve mitolojiye ilişkin unsurları da dahil ederek girift bir esere imza atıyor. Böylece iyi ile kötü, uygarlık ile barbarlık, hatta toplum ile birey arasında süre gelen ezeli çatışmayı içeren bir epos meydana getiriyor. (Kırmızı Kedi Yayınları)
Küçük bir çocuğun iradesi ve kararlığı
Dursun Akçam’dan Kafdağının Ardı. İnsanlık dışı koşullarda, küçük bir çocuğun okumak, açlıktan kurtulmak, soğuktan korunmak, ailesine yardım etmek için atıldığı çetrefil serüven, aynı zamanda Türkiye’nin ayıbı. Kafdağı’nı aşmak kadar mucizevî olan bu serüven, küçük çocuğun iradesi, kararlılığı ve direnciyle düşlerini süsleyen “Cılavuz Köy Enstitüsü” ile sonlanıyor… (Literatür Yayıncılık)
Selin’in hayali de biraz farklı ve zordu
Ece Aytulun’dan Baba Ben Fenomen Oluyorum. Üniversiteden yeni mezun Selin Mermer, kariyeri için hayaller kurmaktadır. Çoğu arkadaşı iş bulmaları yetmezmiş gibi nispet yaparcasına Facebook’ta çalıştıkları şirketleri etiketlemiş, bu paylaşımlarının altı yüzlerce tebrik mesajıyla dolmuş ve ofiste ilk gün hediyelerini Instagram’da sergilemişlerdir. Gözümüz yok ama bizim Selin’e, çikolata kaplı çilekler, renkli tebrik kartları ve kutuların içine özenle dizilmiş güller ne zaman gelecekti? Laf aramızda Selin’in hayali de biraz farklı ve zordu. Formatını kendisinin hazırladığı bir televizyon programının sunucusu olmak istiyordu. Selin Mermer’in ekran kariyeri uğruna yaşadıkları yetmezmiş gibi, en olmadık yerlerde karşısına çıkan karizmatik ve yakışıklı bir erkekle tanışması da fenomenlik girişimine tuz biber ekecekti. (Mona Kitap)
Aşk, tutku ve kavga, bu ailenin yazgısı
Coşkun Irmak’tan Öyle Bir Geçer Zaman Ki. Kitap, Türkiye’nin siyasi ve ekonomik gelişmeleri zemininde, orta sınıf bir ailenin çalkantılı ilişkilerini yansıtır. Aşk, tutku ve kavga, bu ailenin yazgısıdır. Ailenin her bir bireyi, hayat mücadelesinde var olmak ve sahip olduğuna inandığı değerleri savunmak için savaşır. Bu savaş, birbirleriyle olduğu kadar, kendi ruhlarında da olanca şiddetiyle sürer. Bu bireysel varoluş mücadelesi, ailenin en küçük bireyi Osman tarafından gözlenir, dönemin toplumsal koşullarıyla harmanlanır ve onun ağzından anlatılır. Hikâye içinde altı yaşında bir çocuk olarak tanıdığımız Osman, elli yaşlarındaki yetişkin halinin sesiyle, zaman ötesinden yorumlar katar anımsadığı çocukluğunun hikâyesine. (Nemesis Kitap)
Futbol sevdası yüzünden başına gelenler
Ayfer Gürdal Ünal’dan Tırtıl Osman’ın Bir Günü. Çocuk olmak kolay mı, her gün ayrı bir macera. Tırtıl Osman bizimle dertleşiyor, tam bir gününü, sabahtan gece uykusuna kadar olan biteni içtenlikle anlatıyor. Okulda yaşadıkları, futbol sevdası yüzünden başına gelenler, içini döktüğü günlüğü…Osman’ın bir günlük macerası hem sahici hem eğlenceli. Hadi şimdi ona kulak verelim de çocuğun psikolojisini bozmayalım! Akademisyen yazarın muzip kalemi ve Doğan Gençsoy’un neşeli çizimleriyle Tırtıl Osman’ın Bir Günü, sıradan günlerde saklı maceraları öne çıkarırken çocukların sesine de kulak veriyor. (Redhouse Kidz Yayınları)
İnsan ihtirası dizginlenemez
Lev Nikolayeviç Tolstoy’den Efendi ve Uşak. Kitap, tüm zamanların en büyük yazarlarından biri sayılan yazarın 1885’te yazdığı bir uzun öyküdür. Bu öyküde Vasili Andreyiç Brihunov adlı bir tüccarın soğuk bir kış günü uşağı Nikita ile birlikte kızakla yaptığı yolculuk anlatılır. Yolculuğun amacı yöredeki bir toprak sahibini ziyaret edip uzun zamandır pazarlığı yapılan bir koruyu satın almaktır. Vasili Andreyiç’in bu konuda acelesi vardır; aynı yeri satın almak isteyen başka tüccarlar da olduğu için koruyu onlara kaptırmak istememektedir. Bu nedenle, Rusya’nın sert kış koşullarına rağmen, yardımcısı Uşak Nikita ile yola çıkar. Kitap, insan ihtirasının ne denli dizginlenemez bir şey olduğunu gözlerimiz önüne serer. (Remzi Kitabevi)
Bilimsel dünya görüşü nasıl bir şeydir?
Gregory N. Derry’den Bilim Nedir Nasıl Yapılır? Bilim insanları karşılarına çıkan sorunları nasıl çözer? Bilimsel keşifler nasıl gerçekleşir? Soğuk füzyon gibi teoriler ve parapsikoloji gibi disiplinler neden tam olarak bilimsel sayılmaz? Bilimsel dünya görüşü nasıl bir şeydir? Yazar okura bilimsel düşünmeyi tanıtırken bu tür soruları yanıtlıyor. X-ışınları, yarı iletkenler, levha tektoniği ve çiçek aşısı gibi önemli keşif ve buluşları özetleyerek bilimsel çalışmanın dürüst gözlem, eleştirel akıl yürütme ve bazen de safi şans ile nasıl meyve verdiğini açıklıyor.
Yazar bilimin hem gücünü hem de sınırlarını ortaya koyarak bilim ile din, etik ve felsefe arasındaki ilişkileri de ele alıyor. Kitap, okura bir bilim insanı gibi düşünmeye başlamak için mükemmel bir başlangıç noktası sunuyor. (Say Yayınları)
Yaşama ve sanata bakış
John Berger’den Zamanımızın Bir Ressamı. Yetenekli ve ayrıksı Macar ressam Janos Lavin, Macaristan’da Sovyet destekli rejime karşı yaşanan halk ayaklanması sonunda sürüklendiği Londra’da mülteci de olsa yeni bir hayat kurmuştur. Dostlarının da gayretiyle Londra’nın gösterişli sanat ortamında ilk kişisel sergisini açar, ama aynı günlerde ortadan kaybolur. Yakın dostlarından biri, Lavin’in stüdyosunda onun günlüğünü bulunca ressamın sanat, sosyalizm ve yoldaşlık, siyaset hakkındaki düşüncelerini, iç hesaplaşmalarını, yaşama ve sanata bakışını öğrenerek bu kayboluşu aydınlatmaya çalışır. (Sia Kitap)
İnsanlığa karşı en büyük tehdit
Brian Azzarello’dan Luthor. Lex luthor… Bir kahraman mı? Superman’e yıllar boyunca birçok ad takılmıştır, Çelik Adam’dan Büyük Mavi İzci’ye kadar. Şimdiyse en eski ve en zeki düşmanı sayesinde yepyeni bir lakabı olmak üzere: İnsanlığa Karşı En Büyük Tehdit. Büyük hayran kitlesi olan yazar brian azzarello ve çizer lee barmejo’nun sunduğu luthor, krypton’un son evladı’nı dc’nin en efsanevi kötülerinden birinin gözünden inceliyor ve yaşayan en büyük deha olan lex luthor’un neden bu kadar uzun zamandır superman’in başına bela olabildiğini açığa çıkarıyor. “Azzarello, insanlığın başarısından duyduğu gururdan beslenen bir canavarı derinliklerinde saklayan adanmış bir hümanistin karmaşık portresini çiziyor. Barmejo’nun gölgeler ve açılarla oynayarak çizimlerinde yarattığı sert gerçekçilik bir süper haini bir insanoğluna, süper insan bir kurtarıcıyı ise uzaylı bir canavara çeviriyor.” (Yapı Kredi Yayınları)
Barış özlemini dillendiren roman
Cihangir Akşit’ten Yolcu 1854 – Kırım Demir Misket. İstanbul, 1854… Dünya savaşlarının atası sayılan Kırım Savaşı’nda, Sivastopol cephesi yolcusu iki zabit… Şımarık ve faide odaklı yalı çocuğu Osman Efendi ile fedakâr, idealist ve reayadan Ertuğrul Efendi… Harbiye’den beri arkadaş olan bu iki mülazım ahlakları, hayatları ve kaygılarıyla da sanki iki ayrı dünyaya aittir. Ve bu dünyaların ortasında hem bir İngiliz yarbayın karısı olan Evelyn’e aşkları, hem üstlendikleri çetin vazife, hem de Batı’nın hasta adamı koskoca bir imparatorluk durmaktadır. Unutulmuş ruhların çığlığını bugüne taşıyan, günümüze gölgesi düşen geçmişin çelişkilerini irdeleyen ve tüm savaşları sorgulayarak barış özlemini dillendiren bir roman! (Alfa Yayıncılık)
Hastalıklar nasıl ortaya çıktı?
Dr Michael Greger’den Pandemi – Salgında Hayatta Kalma Rehberi. Hastalıklar nasıl ortaya çıktı? Salgınlara neden olan virüslerin ortaya çıkmasını ilk etapta nasıl durdurabiliriz? Hastalıkların ülkemize, evlerimize ve bedenlerimize ölümcül saldırılarını durdurmak için neler yapabiliriz? Uluslararası tanınmış bir uzman olan yazar, kitabında dünyanın gördüğü en ölümcül patojenlerin bazılarının kökenlerini araştırıyor. Geçmişten bugüne evrimlerinin izini süren yazar, bu patojenlerin nereden kaynaklandığını incelerken, ölümcül etkilerini küresel düzeylere taşıyan insan rolüne dikkat çekiyor. Tüberkülozdan kuş gribine, HIV’den koronavirüse kadar bulaşıcı hastalıklar ortak bir hikâye paylaşıyor: hayvan ve insan etkileşimi. (Altın Kitaplar)
Tek hayali, annesine yeniden kavuşmak
Zeynep Bugay’dan Proti Adası’nın Esrarı. Prens Adaları’nın sihrini ve gizemini sadece onun ruhunu anlayabilenlerle paylaşan Proti Adası, büyük sırlara ev sahipliği yapıyordu. Ada sakinlerinden Mırmır, annesi onu terk ettiğinden beri son bir yıldır sokaklardaydı. Açlıktan, soğuktan, en çok da yalnızlıktan yorulan kedi, sonunda tüm tehlikeleri göze alıp Ada’nın kraliçesinden yardım istemeye karar verdi. Tek hayali, annesine yeniden kavuşmaktı. Cebinde, onu bilinmez bir yolculuğa ve hiç hayal edemeyeceği bir maceraya çıkaracak nar çiçeği anahtarlarıyla yola koyuldu. Ancak bu yolculukta zekâsının, iyi niyetinin, sabrının, cesaretinin ve cömertliğinin, canı pahasına sınanması gerekecekti. Neyse ki Mırmır bir insan değil de bir kediydi ve kendi ihtiyaçları ne kadar önemli olursa olsun, zor durumda olan başka hiç kimseyi nankörlük edip yarı yolda bırakmazdı. (Artemis Yayınları)
Bir doğaseverin arıların yaşamına tutkulu yaklaşımı
Brigit Strawbridge Howard’tan Arılarla Dans – Bir Doğaya Dönüş Yolculuğu. Gezegenimizin geleceğini umursayan herkes bu şarkıya kulak vermeli… Bir doğaseverin arıların yaşamına ve doğal dünyaya tutkulu yaklaşımı… Nasıl olur da kozasından yeni çıkmış bir arı hangi çiçeğin kendisi için en iyi polen kaynağına sahip olduğunu bilebilir? Hangi çiçeklerin çoktan ziyaret edildiğini ve hangilerinin halen daha sunacağı hediyeler olduğunu söyleyebilir? Stratejileri var mıdır? Evrimleşmemizde nasıl bir rol oynarlar? Dahası arılar olmasaydı dünyamıza ne olurdu? Arı savunucusu, yaban hayat bahçıvanı ve doğa bilimci yazar kitabında, bizleri danslarıyla ekosisteme hayat veren arıların ve güzel bitkilerin görmezden gelinen büyülü ve zengin dünyasına davet ediyor. (Beyaz Baykuş Yayınları)
Anadolu’da cinayetler, ihanetler, saldırılar
Rana Erol’dan Gölgedeki Sırlar. Öldürdüğünü düşündüğü genç kızın hayalini kendine yakın arkadaş edinen Sirap, sırlarla dolu olduğunu keşfettiği hayatına tutunmaya çabalar. Özlemle beklediği ilk bebeğinin doğumuna iki hafta kalmıştır. İnsanların karanlık yüzünü ısrarla görmezden gelen Sirap, sırlar açığa çıktıkça yumduğu gözlerini aralamak zorunda kalır. Lanetli olduğuna inanan genç adam, gerçekleri öğrendiğinde bu karanlığın içinden çıkabilecek midir? 1800’lü yılların sonuna doğru Anadolu’da cinayetler, ihanetler, saldırılar arasında sıkışan cesur insanların sevgiye ve dostluğa olan tutkusunu, birbirlerine düşmanlaştırılmaya çalışılan farklı kültürlerden insanların aralarındaki güçlü bağları tarihsel olaylarla dayandırarak aktaran kitap, kahramanlarının gülümsemelerindeki acıyı başarıyla resmediyor. (Bilgi Yayınevi)
Köklü bir ailenin çöküşü
ANndre Gide’den Isabelle. Gérard’ın araştırma yapmak için geldiği Quartfourche Şatosu, genç adamı romantik bir serüvene davet eder. Şatonun küçük sakini Casimir, geçmişe açılan bir kapının anahtarıdır. Gérard, çocuğun annesinin portresine tutkuyla âşık olur ve bu kadının evden ayrılışının ardındaki sır perdesini aralamaya girişir. Görünüşe aldanan hayalperestlerin bazı perdeleri açmaması gerektiğini öğrenecektir. Kitap, köklü bir ailenin ve köklü bir şatonun çöküşlerini paralel olarak anlatan bir kısa roman. (Can Yayınları)
Büyük bir dönüşüm yaşamak
Şebnem Özbay Yavuz’dan Uç Dedi Yüreğim. Modern dünyanın dayattıklarına direnmeye çalışan Miray yorgun düşmüştür. Hayatını paylaştığı Emre’nin bu dayatılanları yaşamın doğal bir parçası olarak kabul etmesi, koyduğu hedeflere hırsla koşması Miray’ı yalnızlaştırmıştır. Aralarındaki uçurumun derinleşmesinden sonra büyük bir dönüşüm yaşamak üzere yola çıkar. Urfa’nın kışkırtıcı güzellikleri ve doğal insanları arasında yaşadıkları Miray’ı iç hesaplaşmalara sürükler. Kariyer sahibi olmanın, ideal eşi bulmanın, yüksek gelire ulaşmanın yüceltildiği bir dünyada başka hedefler konulabilir mi? (Dağhan Külegeç Yayınları)
Güçlü bir gözlem ve analiz eşliğinde en karmaşık konular
Yalın Alpay’dan Yapıtsöküm. Resim, heykel, klasik müzik, edebiyat, çizgi roman ve sinema yazılarından oluşan kitap, sanat eserlerinin işaret ettiği, vurguladığı, indirgediği, soyutladığı, örttüğü, betimlediği, kavramsallaştırdığı bileşenleri yalınlıkla deşifre ediyor. Sanat yapıtlarının estetik ve felsefi yapılarını rasyonel fakat duygulu bir dilde söküyor. “Keşke elinizdeki kitabı ben yazmış olsaydım, bu cümleyi de Yalın Alpay kursaydı.” Murat Menteş. “Yalın Alpay eline kalemi alıp, resim, müzik, edebiyat hakkında yazdığında, Roland Barthes’ın metin hazzı dediği hazzı yaşatır okuruna. Güçlü bir gözlem ve analiz eşliğinde en karmaşık konular, Alpay’ın kaleminden çıkan tümcelerde en sarih biçimini bulur. Bakışı öylesine yetkinleşmiştir ki tüm bir yaşamı ya da eseri o tanık olduğu parçasından yakalar ve gerçeğini olanca açıklığıyla dile getirir. Sanatın farklı dallarına dair değinilerinin olduğu bu kitapta, berrak bir dil, duru ve eylemde bir zihinle karşılaşacaksınız.” Prof. Dr. Nilgün Tutal, Galatasaray Üniversitesi. (Destek Yayınları)
Kurumdaki bazı sırlar açığa çıkıyor
Abdullah Ataşçı’dan Ben Buranın Yabancısıyım. Kitapta liyakatin gözetilmediği, tarikat mensuplarının devlet kademelerinde önemli yerlere geldiği bir ülke olan Âlem’de gerçekleşen bir takım olaylar anlatılıyor. Neş adlı bonobonun ülkenin en mühim kurumlarından Yüksek Terbiye Kurumu’na müdür olarak atanması, kurumdaki bazı sırların açığa çıkması ve Neş’in karakterinin yavaş yavaş çözülmesi Âlem’deki çürümüşlüğü gözler önüne seriyor. Yazar daha önce Selim Adanır adıyla yayınladığı bu alegorik romanda, yabancılık hissini kendisinin dahi ait olmadığı soğuk ve mesafeli bir yapı üzerine kuruyor; inşa ettiği kimlik ve üslupla yakın geçmişin, bugünün fotoğraflarını çekip negatifleri ayıklıyor: “Bu hikâyedeki gerçek hayvanların insanlarla hiçbir ilgisi yoktur.” (Everest Yayınları)
İnsan eliyle talan edilen doğal yaşam
Saliha Nilüfer’den Gümüşsu Zamanı. Başka bir yaşam düzeninde, bambaşka bir gezegende, dış dünyayla bağlantısını koparmış bir şehirde yaşayan meraklı bir çocuğun izinde, insanın ve dünyanın geleceğine dair çarpıcı bir serüvene çıkarıyor. İnsan eliyle talan edilen doğal yaşamın ve yitirilen güzelliklerin izini süren Minnu’nun masalsı macerası, dünyayı yeniden kurmak için cesaret ve umutla yola çıkmanın, belleği sahiplenmenin ilham veren gücünü duyumsatıyor. Doğa ve insan ilişkisinin değiştirici gücünü yalın bir anlatımla dillendiren kitap, geleceğin dünyasından bugüne ayna tutuyor. Elif Deneç’in desenleriyle renklenen roman, evimiz Dünya’nın ve eşsiz doğasının değerini düşündürüyor. (Günışığı Kitaplığı)
23 kadından pavyon öyküleri…
Şehir Söner Biz Yanarız-Pavyon Öyküleri… Bir masa, diğerlerinden farksız; loş ışıklar altında gizlisiz saklısız. Bir erkek kadınsız, bir kadın erkeksiz; bir masa… Bir mekân burası herkesin herkesi dışarıda bıraktığı, kimsesizliğin sohbete kavuşturulduğu. Kahkahanın tasaya çerez, müziğin efkâra meze olduğu bir mekân. Bir âlem burası. Geceleri yaşanan bir âlem. Gündüz insan gece yalan olanların âlemi. Erkeklerin gerçek olamayacak kadar dost, sevgili, koca olduğu; kadınların evdeki eş olamayacakları kadar gerçek oldukları bir âlem. Bir sahne burası. Müşterilerinden konsomatrislerine herkesin rol kestiği bir sahne. Her gece başroldekilerin baştan çıkarma oyunu sergiledikleri bir sahne. Vaatlerin Keşan, rüyaların pavyon dublesinde boğulduğu bir sahne. 23 kadından Pavyon Öyküleri… (h2o Kitap)
Merhametsiz bir gelecek
Nana Kwame Adjei Brenyah’ten Cuma Karası. Katil beyazları koruyan ve katledilen siyahları vahşete terk eden bir adalet sistemi. Irkçılığın spora dönüştüğü eğlence alanları. Kara Cuma sırasında insanlıktan çıkan kalabalıklar. Yalanın bir kenara atıldığı, kendine güvenin ilaçlarla sağlandığı merhametsiz bir gelecek. Okullarda silahlı saldırılar. Tekrar tekrar eden günler. Yazar kitabındaki öyküler, delirtici gündemin bir acayip yansıması, çoğunluğun azınlığı yok etmek istediği dünyaya karşı öfkeli bir kahkaha. “Heyecan verici, şaşırtıcı: tuhaf, çılgın, güncel ve komik. Yine de kapitalizmin sapkınlıkları ve kalpsiz sistemlerin içinde kendini göstermekte zorlanan sevgi gibi inatçı insani sorunlarla yüzleşmesinde geleneğe bağlı.” –George Saunders. (İthaki Yayınları)
Döneminin çok ötesinde bir roman
Salime Servet Seyfi’den Bir Hatıra-i Pejmürde. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, II. Meşrutiyet’in oluşturduğu atmosferde ilk kez çocuk yaşta evlilik, esirlik, annelik ve dönemin sosyal statüleri gibi kavramlara değinen; baş role genç bir kadını koyan ve tüm bu konuları iç burkan bir anlatıyla okuyucuyla buluşturan özel bir eser. Edebiyat tarihimizin unutulmuş ismi Salime Servet Seyfi’nin kaleminden çıkan, döneminin çok ötesinde bir roman. Kitap, karakterlerin ruh hallerini betimlemedeki sadeliği ve vuruculuğuyla göz dolduran, kayıp bir yazarın kaleminden çıkmış gizli bir hazine. (Karakarga Yayınları)
Demokratik despotizm terimi
Alexis De Tocqueville’den Demokratik Despotizm. 1848 Devrimi sonrası İkinci Cumhuriyet’in anayasasını yazan, ama budala olarak gördüğü Louis-Napoléon Bonaparte’ın önce cumhurbaşkanı seçilmesi ve ardından da darbe yapmasıyla siyaset hayatından tamamen çekilen bir siyasetçi. Liberal siyasetin olduğu kadar bir sosyologlar zincirinin de Comte, Marx, Weber kadar önemli halkalarından biri. Amerika’da Demokrasi adlı dört ciltlik çalışmasının bu son bölümünde, demokratik despotizm teriminin hiç de bir oksimoron olmadığını ortaya koyuyor. (Kırmızı Kedi Yayınları)
Bir sıçramayla yazılır hikâyesi
Ebru Çaloğlu’ndan Arkabahçe – Dünya Edebiyatına Yön Vermiş Eserlerin Perde Arkası. Klasikler henüz yaşama acemisi olan bizlere büyük keşiflerin kapılarını açan yapıtlardır. Kahramanıyla tek yürek; heyecanla, öfkeyle, acıyla, sevinçle, umutla yol alırken taraf olup, yargılayıp, hak verip, nihayetinde edenin bulacağı o anı dört gözle beklediğimiz bir serüvendir deneyimlediğimiz. Bazen okuruna yaşattığının bir benzeri gelir bir yapıtın başına. Yaratım sürecinde bir sıçramayla yazılı verilir tüm hikâyesi. Bazen de ilginç bir ayrıntıda gizlidir kaderi. Bir klasiğin yaratıcısına ilham olan ayrıntıyı öğrenmekse bir klasikle tanışmanın, onu farklı bir gözle yeniden okumanın fitilini ateşleyebilir. (Remzi Kitabevi)