Aşksızlık üzerine bir roman
Güven Turan’dan Dalyan. İsimsiz bir adam ve yabancı bir kadın, Penelope. Tek başına okunan bir kitap vesilesiyle başlayan sohbetin sonrasında yaşananlar. Eksik yahut örtük anlatılan geçmiş ve üzerine inşa edilmeye çalışılan yarınlar. Bir yalnız bir diğer yalnızı kendi yalnızlığına dahil etmesi. Bir aşk romanı mı? Elbette. Ancak, daha çok aşksızlık üzerine bir roman. Yazarın yayımlandığı yıl Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’ne değer görülen ve roman türünde yeni bir zaman anlayışına kapılar açan kitap yeniden okuruyla buluşuyor. (Kırmızı Kedi Yayınları)
Müthiş üçlemenin etkileyici finali
Hilary Mantel’den Ayna ve Işık – Thomas Cromwell Üçlemesi 3. Mayıs 1536, İngiltere. Anne Boleyn kiralık bir Fransız cellat tarafından kafası kesilerek öldürülür. Ondan kalanlar anılara gömülürken, Thomas Cromwell zafer kazananlarla yemek masasına oturur. Putneyli bir demircinin oğlu kanlı baharı ardında bırakarak güç ve zenginlik tırmanışına devam eder. Efendisi 8. Henry ise üçüncü kraliçesi Jane Seymour’la kısa ama mutlu bir evlilik sürdürür. Hilary Mantel, Kurtlar Hanedanı ve Ölüleri Getirin’le başladığı muhteşem üçlemeyi Ayna ve Işık’la sonlandırıyor. “Hilary Mantel’in müthiş üçlemesinin etkileyici finali…” The Washington Post. (Alfa Yayıncılık)
Bir çiçek zombiye dönüştürebilir mi?
Michael Largo’dan Bitkilerin Gizli Dünyası. Botaniğin bahçesinde eşsiz bir gezintiye var mısınız? Bitkiler savunma mekanizmalarını nasıl geliştirirler? Patates insanlık tarihini nasıl değiştirmiştir? Şifalı bitkiler nasıl keşfedilmiştir? Bir çiçek insanı gerçekten bir zombiye dönüştürebilir mi? Mabet ağacının kötü kokusu nereden gelir? Bu kitap, bitkiler âlemine dair akıl almaz pek çok soruya inanılmaz yanıtlar veriyor. Ödüllü yazar, kitapta sizi tarihe tanıklık eden zeytinden istilacı su sümbülüne kadar yüzlerce bitki türünün tarihi, davranışları ve tarımsal evrimi üzerine merak uyandıran bir yolculuğa çıkarıyor. “İncelikle yazılmış olan bu kitap botaniğe meraklı, tuhaf ve faydalı bitkilerin geniş yelpazesi hakkında bilgilere göz atmaktan keyif alacak tüm okurların ilgisini çekecek.” – Library Journal. (Beyaz Baykuş)
Kırsala, doğaya ve aşka dair
Kenan Hulusi Koray’dan Son Öpüş. “Haçdağı köyünde bir gece jandarma karakolu basıldıktan sonra civardaki bütün köylüler ikindi olur olmaz kapılarını kapamayı itiyat edinmişlerdi. Halbuki henüz kış değildi ve Akviran tepelerine soğuk yalnız kar ve tipiyle gelmez, kurt sürüleriyle beraber uğrardı. Onun için olacak ki eşkıyalarla başa çıkamayan köylüler, hiçbir yıl kışın erken geldiğini istemezken bu sefer eylül sonuna doğru Akviran’ı bir kar kıyametin kapamasını bekliyorlar, ‘Eşkıyaları ancak kurtlar temizleyebilir’ diyorlardı.” Kitap, kırsala, doğaya ve aşka dair çarpıcı bir metin. Kuşakları etkilemiş romanlar, ufuk açıcı öyküler, ezberlere kazınmış şiirler… Gazetelerde kalmış söyleşiler, gezi yazıları, denemeler, makaleler… Edebiyatımızın farklı dönemlerinden, iz bırakan metinler Kısa Miras’la bir araya geliyor. (Can Yayınları)
Meydanda yükselen sesinin hikâyesi
Aydın Şimşek’ten Vladimir Vladimiroviç Mayakovski – Hiçbir Şey Silemez Aşkı. “Aşk her şeyin kalbi. Bu kalp ölünce, her şey ölüp gider, anlamsızlaşır.” Mayakovski. Vladimir Vladimiroviç Mayakovski, Rus şair ve oyun yazarıdır. Halkların asi çocuğu, devrimin kıymetli şairi… Otuz altı yıllık kısacık hayatına hem ölümsüz eserler sığdırmış hem de Rusya’da yaşanan Ekim Devrimi’nde çara karşı ateşli gençliğinin de etkisiyle takındığı dik tavrıyla, sayısız devrimciye ilham olmuştur. Bu kitapta devrimci, genç bir şairin hayatını değil, yetenekli bir sanatçının gözü pekliğinin, inanmışlığının, direnişinin, mücadelesinin, meydanlarda yükselen sesinin hikâyesini bulacaksınız. (Destek Yayınları)
Yıldızları tek tek gökyüzüne asıyor
Göktuğ Canbaba’dan Gökyüzü Boyacısı. Şimdi başını kaldır ve gökyüzüne bak: Bulut Dağıtıcısı’nı gördün mü? Bembeyaz pufidik bulutlarla kaplıyor gökyüzünü. Peki Yıldız Hanım’ı? Akşam olur olmaz yıldızları birer birer gökyüzüne asıyor. Gökyüzü Boyacısı var bir de; onun işi de geceleri en güzel lacivertlere boyamak. Ama karanlıkta kimsenin onu görmediğini düşünüp bazen kendini yalnız hissediyor. Ve bir gün aklında bir fikir geliyor: Işıl ışıl bir fikir… (Doğan ve Egmont Yayıncılık)
Kurban oluşlarını hatırlatmak
Bejan Matur’dan Ayın Büyüttüğü Oğullar. Sessiz bir törenle iç geçirme arasında duran yerde gömdüm onları. Ölü oğullar. Kurban hepsi. Sanki onlara, kurban oluşlarını hatırlatmak için var yeryüzü. Yüzleşiyoruz. Sızlanmaya başlayan bir çırpınmada yeter diyorum. Gidin ve öldürmeyin. (Everest Yayınları)
Çocuklarının canına kıyan canavar anne
Christa Wolf’tan Medea Sesler. Yazar, 1996’da yayımlanan kitabında, Euripides’in tragedyasından beri defalarca işlenen hikâyeyi ele alır. Medea, hep çocuklarının canına kıyan canavar anne, kardeş katili, gönderdiği zehirli elbiseyle Korinthos Kralı Kreon’un kızı Glauke’yi öldüren büyücü, İason’un kaypaklığının kurbanı ya da kendi kökleriyle köprüleri atmış ebedi yabancı olarak betimlenmiştir. Ancak yazarın Medea’sı tutkunun çaresiz tutsağı değildir ve hiçbir suç işlememiştir. Ülkesini daha yüksek ve daha insani bir medeniyet arayışıyla terk etmiş, olağanüstü güçleri ve insani kusurları olan bağımsız bir kadındır. Yazar romanı, eski tanrıça merkezli dinlerin yerini ataerkil yönetimlere bıraktığı, kralların iktidar uğruna her şeyi göze aldığı bir çağa yerleştirir. (İş Bankası Kültür Yayınları)
Abisinin intikamını almak için…
Boris Vian’dan Mezarlarınıza Tüküreceğim. Yirmi altı yaşındaki, beyaz tenli bir melez olan Lee Anderson, beyaz bir kıza âşık olduğu için linç edilen siyah abisinin ölümünden sonra kasabasından ayrılır, ABD’nin güneyindeki Buckton’da bir kitapçıda işe girer. Yetenekli bir blues müzisyeninin sesine sahip olan, uzun boylu, yakışıklı ve cömert Lee, kasabadaki kızların ilgisini üstüne çeker. Edindiği arkadaşlarla birlikte sefahat hayatı sürmeye başlar fakat aklında tek bir düşünce vardır: Olabilecek her şekilde abisinin intikamını almak. (İthaki Yayınları)
Bizde tarihe bir not kafası var
Oğuzcan Önver’den Beğenmeyenler Otopside. “Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaşta, benim de bir kaç kitaba yazdığım arka kapak yazıları çok beğenilmişti. Hiçbirini kullanmadılar. Böyle tuhaf işler bunlar. Bizde tarihe bir not kafası var. Her santimetremizi tarihe geçecekmiş gibi büyümüşüz. Kafaya koyduk mu yani, koyduğumuz zaman böyle. Adam diyor ki oha çok iyi ama daha kısa mesela, baştan aşağı ama daha kabaca, bilakis çok çarpıcı, keşke biraz daha az. Gel de kafayı koyma şimdi. Tarihe tabii, tuhaf bir not olarak. Oğuzcan yazdıkça böyle işler açılıyor başımıza. Artık hangi tarihe, onu da otopside görüşürüz.” – Barış Özgür. (Kaplumbaa Kitap)
Yazarın mektupları, anket cevapları
Orhan Veli Kanık’tan Mektuplar Anketler Mülakatlar. Külliyatın bu cildi Mektuplar–Anketler–Mülakatlar, yazarın mektuplarından, anket cevaplarından ve mülakatlarından oluşuyor. Necati Tonga ve Tahsin Yıldırım’ın hazırladığı kitapta, şairin külliyatını mümkün olduğunca eksiksiz sunmak adına, dergilerde yayımlanan fakat kitaplaşmayan mektuplarıyla, şahsi arşivlerde kalmış mektuplarından on dört tanesi bir araya geliyor. Kitabın ikinci bölümünde yer alan; Nelere Sinirlenirsiniz?, Yeni Sanatı Nasıl Buluyorsunuz?, Son 50 Yıl İçinde Hayatımıza En Çok Tesir Etmiş 20 Türk Şahsiyeti Kimdir?, Sanatkârlarımız 1950 Yılı İçin Neler Hazırlıyorlar? başlıklı anketlerle üçüncü bölümünde yer alan Büyük Şeften İntibalar ve Sürrealist Oyunlardan Diyalog başlıklı mülakatlar ilk defa kitaplaşıyor. (Kırmızı Kedi Yayınları)
Başarılı ve kazançlı olabilmenin sırları
David Aaker’den İmza Hikâyeler Yaratmak. Hepimizin bildiği gibi hikâyeler, dikkati cezbetmede, ikna sürecinde ve ilham vermede olgulardan çok daha etkilidir. Markalama ve strateji alanlarında dünya çapında bir otorite olan yazar, bu konuda bir adım daha atarak bizleri imza hikâyeler ile tanıştırıyor. Peki imza hikâye nedir? Yazara göre imza hikâye; ilgi çekici, özgün, markanın vizyonunu, müşteri ilişkilerini, kurumsal değerleri ve stratejiyi netleştiren ya da güçlendiren bir anlatıdır. Markalara görünürlük ve enerji kazandırır, çalışanları ve müşterileri ikna eder, onlara ilham verir. Elinizdeki kitap, kuruluşların, hikâye anlatımını stratejik iletişimlerine nasıl entegre edebileceğinin ve kendi alanlarına has imza hikâyeler yazarak nasıl daha görünür, başarılı ve kazançlı olabileceğinin sırlarını veriyor. (Maltepe Üniversitesi Kitapları)
Yatak modern çağda özel ve gizli bir alana dönüştü
Brian Fagan’den Yatakta Neler Yaptık?- Yatay Bir Tarih. XIV. Louis, Fransa’yı yatak odasından idare etti. İkinci Dünya Savaşı sırasında Winston Churchill, İngiltere’yi yatağından yönetti. Yolcular, yolculukları sırasında hiç tanımadıkları yabancılarla birlikte yattı, Sanayi Devrimi öncesi pek çok aile aynı yatağı paylaştı. Bir zamanlar yataklar pahalı objelerdi ve çoğu zaman gösteriş amaçlıydı: Tutankamon altın bir yatakla birlikte sonsuzluğa göç etti, zengin Yunanlar öbür dünyaya üzerinde yemek yemek için tasarlanan yataklarında gönderildi. Yatak; doğum, ölüm, seks, hikâye anlatımı ve sosyalliğin yanı sıra uyumak için de kullanılıyordu. Ama kimin kiminle, neden ve nasıl yattığı zamana ve yere bağlı olarak inanılmaz derecede değişiyordu. Yatak modern çağda özel ve gizli bir alana dönüşünce zengin sosyal tarihi de büyük ölçüde unutulmuş oldu. (Tellekt Yayınları)
14 yaşındaki çocuğun halasıyla yolculuğu
Catherine Clement’ten Theo’nun Kutsal Yolculuğu. 20. yüzyıl felsefe tarihini Şeytanın Orospusu adlı kitabıyla romanlaştırarak yankı uyandıran yazar, bu kitabında da dinler tarihinin romanını yazıyor. Okur bu kitapta, inanç ve bilinçle hayata tutunma mücadelesi veren on dört yaşındaki bir çocuğun ve sıra dışı bir kişiliğe sahip olan halası Marthe’ın dokuz ay süren yolculuklarına eşlik edecek. Paris’ten yola çıkan hala ve yeğenin ilk durakları Kutsal Kent Kudüs oluyor. Daha sonra Mısır piramitlerinden Roma’nın görkemli katedrallerine ve İstanbul’un göz kamaştıran camilerinden Mevlevilerin sema ayinlerinde geziyorlar. Benares, Tokyo, Moskova, Jakarta, New York ve Prag’a kadar uzanıyorlar. Onlarla birlikte okur da Avrupa’nın muhteşem kiliselerinden Asya’nın büyüleyici tapınaklarına, Amerika’nın Baptist kiliselerinden Afrika’nın kökleri derinlerde olan yerel dinlerinin ritüellerinde ve tamtam eşliğindeki mistik törenlerinin gizeminde dolaşıyor. (Totem Yayınları)
Katil cezasını mutlaka ödeyecek
Juan Diaz Canales’ten Blacksad 1.Cilt – Gölgeler Arasında Bir Yerde. Smirnov, Blacksad’i bir cinayet kurbanının teşhis etmesi için çağırır. Kurban özel dedektifin bir zamanlar hayatının en güzel zamanlarını geçirdiği ünlü aktris Natalia Willford’dan başkası değildir ne yazık ki. Smirnov, Blacksad’i uyarsa da bunun hiç önemi yoktur. Bir kadın ve beraberinde Blacksad’in en güzel anıları katledilmiştir. Katil bunun cezasını mutlaka ödeyecektir. (Yapı Kredi Yayınları)
Mucizeler ve dehşetler vaat ediyor
Tim Powers’tan Deprem Havası. Batının doğaüstü kralı Scott Crane, California’da öldürüldü ve onu öldüren kişi de Janis Plumtree’nin kafasındaki kişiliklerden biriydi. Şimdiyse Plumtree bu eyleminin bedelini ödemek zorunda; bu, hayata döndürülecek olan krala kendi bedenini vermek anlamına gelse bile. Fakat bu tehlikeli oyunun bir oyuncusu da Dionysos ve o, şarabının içilmesini istiyor. “Powers hikâyeyi yavaşlatmadan aydınlatan bir açıklıkla yazıyor. Mucizeler ve dehşetler vaat ediyor ve hepsini gerçekleştiriyor.” Orson Scott Card. “Powers bizimkinin ötesinde esrarengiz, sihirli bir dünya yaratıyor ve bizi orada bir tura çıkarıyor.” Science Fiction Chronicle. (Alfa Yayıncılık)
Bireysel hayal kırıklıkları
Halid Ziya Uşaklıgil’den Kâbus. Bireysel hayal kırıklıklarının ve bir aile dramının işlenmesi kitabın temel izleği olsa da oyun ayrıca toplumu ilgilendiren meselelere dair yapılan göndermelerle de dikkatleri çeker. Özellikle kadın haklarına, kadının toplum içindeki yeri, evlilik, boşanma gibi hususlara doğrudan ya da dolaylı yoldan getirilen çözümlemeler ve eleştiriler oyunun sınırlarını genişletir. Böylelikle parçadan bütüne çıkarımlarda bulunma olanağına erişilir. -İsmail Kekeç. (Can Yayınları)
Şiirlerini kimseye göstermedi
Betül Şükür’den Nilgün Marmara – Yabancıların En Yakınıydın Sen. Eğer bu kitabı okurken baştan sona keder içinde bir Nilgün Marmara bulacağınızı düşünüyorsanız baştan uyaralım; yok. Çünkü onun derdi kederle değildi. O, kendini buraya ait hissetmiyordu sadece… Ece Ayhan’ın da dediği gibi dünyayla yaralıydı. Dünyayla derdi vardı. Ondan bahsederken edebiyata, şiire bakışına, eserlerine, yazdıklarına bakmamak, o yarayı bütün buralarda aramayıp sadece filmin sonundaki intiharına bakmak, Doğdu ve öldü! demekle aynıdır. Nilgün Marmara sadece doğup ölmedi. Yaşadı da. İyi bir şair ya da bir yazar olmak değildi derdi. Bu yüzden şiirlerini kimseye göstermedi. Sadece yazar, şair değil; eş, evlat, anne, kız kardeşti… Bu hayata dair hiçbir unvanı, hiçbir aidiyeti almak istemiyordu üzerine. Şiirlerinde varoluşun ve arayışının bütün izleri vardı. İçi boş, öylesine bir gitme isteği, bir vazgeçiş değildi ondaki ölüm arzusu… Ölümü, var olmanın başka bir boyutu olarak görüyordu. (Destek Yayınları)
Paslanmış beşikler
Bejan Matur’dan Dünya Güzeldir Hâlâ. Elbette gül bahçeleri gömülü kalbimizde. Paslanmış beşiklere yaslanıp açan iatçı güllerden bir neşe. (Everest Yayınları)
Altın çağında Atina’yı yöneten kişi
Thomas R. Martin’den Perikles. Perikles (MÖ 490’ların ortaları – 429), gücünün, refahının ve etkisinin zirvede olduğu altın çağında Atina’yı yöneten kişidir. Pers Savaşları ile Peloponnesos Savaşları arasındaki bu dönemde kentinin, bilim, felsefe, heykelcilik, mimarlık ve tiyatro başta olmak üzere, coğrafyada ve zamanda çok uzak mesafelere ulaşacak kültürel gelişmelerin merkezi olmasını sağlamıştır. Günümüzde bile hayranlıkla gezilen Parthenon’u yaptırmıştır. Şehrinin ikinci sınıf uluslararası konumunu değiştirip bölgenin en zengin ve kuvvetli devleti haline gelmesini sağlamıştır. (İş Bankası Kültür Yayınları)
Teknolojinin hegemonyasında
Walter Tevis’ten Alayıcı Kuş. Gelecek, insan nüfusunun fazlasıyla azaldığı, var olan insanların da ilaçlar sayesinde intihardan uzak durduğu, robotların ve teknolojinin hegemonyasında, kasvetli, postapokaliptik bir yer. Bu dünyada ne sanat, ne kitap ne de yeni doğan çocuklar var. Öyle bir dünya ki insanlar yaşamaktansa diri diri yanmayı yeğliyor. Ancak üç kişi sayesinde bir umut ışığı belirecekti: ölmek isteyen ama yazılımı gereği kendini öldüremeyen, dünyanın hâkimi, yaratılan en kusursuz makine, robot Spofforth; kendi kendine okumayı öğrenerek büyük bir suç işleyen Paul; düzenin dayattığı ilaçlardan kaçan Mary Lou. (İthaki Yayınları)
Yaşamındaki gelişmeler
Bruno Taut’tan İstanbul Günlüğü 10.11.1936 – 13.12.1938. Alman dışavurumculuğunun önemli temsilcilerinden, Berlin Siedlung programının 1924-33 yıllarındaki baş mimarı yazarın sürgün hayatı Nasyonal Sosyalistlerin iktidara gelmesiyle başlar. 1933’te Japonya’ya, 1936’daysa Türkiye’ye yerleşir. 24 Aralık 1938’deki ölümüne dek hayatını sürdüreceği İstanbul’da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde Mimarlık Bölüm Başkanı olarak görev yaparken Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı’nda da İnşaat Dairesi Başkanlığı görevini yürütür. Yazar, Türkiye’de geçirdiği süre boyunca, ağırlıklı olarak profesyonel yaşamında gerçekleşen gelişmeleri kısa kısa notlar almak suretiyle günlüğüne kaydeder. (Kırmızı Kedi Yayınları)
Hayatımızda serüvenler hiç bitmedi
A. Muhibbe Darga’dan Kazı Başkanının Karavanası – Arkeolojinin Delikanlısından Yemek Tarifleri. Kazı anıları arasında, arkeolojik bulguların heyecanına lezzeti karışan, yaşama sevincine eşlik eden yemekler hatırlıyor yazar. Sadece kazı karavanası değil, İstanbul’da kurulan sofraları, bir zamanlar Fenerbahçe’den tutulan balıkları, çocukluktan hatırası kalan beyaz pilavı anıyor… Reçellerse hep başrolde, tarifi kimden alındıysa onun hakkı verilerek aktarılıyor. “Bizim hayatımızda serüvenler hiç bitmedi, bitmesin de… Bu bir yemek kitabı mı? Bir omlet bana neler hatırlattı! Şimdi aklıma daha neler geliyor…” (Yapı Kredi Yayınları)
Şehir çok siyah
Bejan Matur’dan İbrahim’in Beni Terketmesi. Her gece kandil dedi biri. Her gece kandil. Ve hasrete daha çok var. Neyi duymaktayız biz? Dün oturduğumuz avluda. Siyah olan gül. Bugün açmış ruhunu. Ve bir şey göstermektedir. Sular bir şey göstermektedir. Kuşların gülleri geçip kokan nefesi. Sesi. Senin soluğun olmaktadır hâlâ. Buradaki her günahı temizledi. Senin güllere bakman. Senin isteğin göğün katında tartıldı. Bir melekten söz ederken. Şehir çok siyah. Budur meleği yükselten belki de dedim. Meleği yükselten ve kanatlarını kelimelere açan Şehrin siyah oluşudur. (Everest Yayınları)
Evrenin başlangıç koşulları
Frank Close’dan Lucifer’ın Mirası – Newton’dan CERN’e Asimetrinin Öyküsü ve Anlamı. Dünya asimetrik varlıklarla dolu asimetrik bir yerdir. Eğer Yaradılış mükemmel olsaydı ve simetrisi kusursuz kalsaydı, şimdi bildiğimiz hiçbir şey hiç ama hiç var olmazdı. Varlığımızı borçlu olduğumuz asimetrinin kökenlerini parçacık düzeyinden molekül düzeyine, hücre yapısından anatomik düzeylere kadar her aşamada inceleyen tanınmış fizikçi Frank Close, bu kitabında aynı zamanda evrenin başlangıç koşullarına da ışık tutuyor. Bir CERN fizikçisi olan yazar, simetri ve asimetrinin öyküsünü anlatırken modern parçacık fiziğinin de genel bir resmini çiziyor. (Alfa Yayıncılık)
Çok renkli, çok sesli bir roman
Murat Uyurkulak’tan Merhume. Elde Şu Kişiler Var: Evren Tunga: Müstakbel mevta… Ölmeden önce sevdiklerini kurtarmaya çalışıyor… Hilmi Şerbet: Huysuz bir hafiye… Zengin olmak istiyor… Davut Vahdet: Hilmi Şerbet’in yakışıklı ortağı… Âşık oluyor… Alper Kenan Kaldıran: Evren Tunga’nın abisi veyahut babası… Suna’yı çok özlüyor… Suna Kaldıran: Alper Kenan’ın güzel karısı… Kayıp… Gülsüm Tunga: Evren Tunga’nın annesi… Bir vakitlerin namlı fahişesi… Yazarın 2017 tarihli eseri, kahramanları yok sayılanlar, ezilenler, kenardakiler, katli münasip sayılanlar olan, ele aldığı ağır mevzulara karşın gürül gürül akan çok renkli, çok sesli bir roman. Bu toplumunun harcını karmış erkekliği, militarizmi, darbeleri, şiddet ve kırımı eşelerken çok kültürlülükten, cinsel özgürlükten, duyarlılıktan yana koyuyor tavrını; yani bizi dert ediniyor, hepimizi… (Can Yayınları)
ÖZKAN SAÇKAN