Giresun Sanat

Haftanın Kitapları

Haftanın Kitapları
19 kez
12 Aralık 2021 - 2:17

Rahatsız edici yankıları olan bir suç ele alınıyor

Salley Vickers’den Üç Yol Ağzı. 1938 yılında kanserin güçten düşürücü etkilerinden muzdarip Sigmund Freud’a Naziler tarafından Viyana’dan ayrılma izni verilir. İngiltere‘ye sığınır ve on beş ay sonra öleceği Hampstead’deki eve yerleşir. Ancak son ayları, Freud’un sağlık durumuna göre gelip giden bir yabancının gelişiyle canlanır. Gizemli ziyaretçi kim ve neden Oedipus Kompleks’nin ünlü savunucusuna bildiği bir hikâyeyi anlatmaya geldi? Eski psikanalist ve takdir edilen romancı, uzun zaman önce işlenen ve bugün hepimiz için hâlâ rahatsız edici yankıları olan bir suçu yeniden ele alıyor.  (Alfa Yayıncılık)

Para bazen her şeydir, bazen hiçbir şey…

Celil Oker’den Bin Lotluk Ceset. Çalışanlarından birinin şirket sırlarını rakip firmalara sattığından şüphelenen bir borsa aracısı tarafından tutulan Dedektif Remzi Ünal, aslında başka bir amaca hizmet ettiğini düşünmektedir. Çünkü şüphelenilen eleman olağanüstü güzellikte bir kadındır ve patron da mutsuz evliliğinden mustarip yalnız bir adam. Dedektifimiz, o kendine özgü şartları kabul edilir edilmez, kadını takibe koyulur. Sabahın erken saatlerinde köpeğini gezdirmeye çıkan şüphelinin peşine düştüğünde, aslında onu başkalarının da izlediğini fark eder. Ancak onların amacının ne olduğunu anlamasına fırsat kalmadan alacakaranlığı yırtan silah sesleriyle birlikte kendini kanlı bir maceranın içinde bulur. (Altın Kitaplar)

Daha önce çözülememiş cinayetleri çözmek

Richard Osman’dan Perşembe Günü Cinayet Kulübü. Huzurlu bir emekli köyünde yaşayan yetmişli yaşlardaki dört arkadaşın haftada bir Perşembe günleri toplanıp yaptıkları bir etkinlik vardır: Zihin jimnastiğiyle daha önce çözülememiş cinayetleri çözmek. Peki, bu dört sıra dışı arkadaş kendilerini hemen yanı başlarında işlenen vahşi bir cinayet vakasının ortasında bulunca ne yapacaklar? Elizabeth, Joyce, İbrahim ve Ron seksenlerine merdiven dayamış olabilir ama hâlâ pek çok numaraları var. Bu aykırı ama harika çete çok geç olmadan katili yakalayabilecek mi? (Bilgi Yayınevi)

Tamamı diyaloglardan oluşan bir metin

Ahmet Güntan’dan Olanlık. Tamamı diyaloglardan oluşan bir metin; yazarının deyişiyle bir RDAO: “Roman Demek Âdet Olmuş.” Bir çorba salonunda kendiliğinden gelişen bir sohbeti anlatıyor aslında. Ancak hayatın akışı gibi sonlanmayan, sürüp giden bu sohbet bir zeytin misali dallanıp budaklanarak coşup zenginleşiyor; aidiyet, özgürlük, yalnızlık, iyilik, aşk hüznü, sevme sevilme, tamlığa erişme arzusu, inanç gibi, günümüz dünyasında asla cesaretle irdelenmeyen, tecrübe edilmeyen meseleleri ele alıyor. (Can Yayınları)

Güç cesaretsiz, cesaret umutsuz olamaz

Gücüne Gelsin… Danimarkalı filozof Søren Aabye Kierkegaard’a atfedilen bir anekdot vardır. Bir tiyatroda, kuliste yangın çıkar. Kabarenin emektar palyaçosu seyircileri uyarmaya çalışır ama onlar bunun bir şaka olduğunu sanarak alkışlarlar. Palyaço uyarısını tekrarlar, bu seferki alkış ise daha da büyük olur. Kierkegaard da der ki: “Ben dünyanın sonunun işte böyle geleceğini düşünüyorum, her şeyin bir şaka olduğunu zannedenlerin alkışları arasında…” İşte bu harika anekdottaki uyarı görevi yazıdadır, kitaptadır, okumaktadır, anlamakta, muhakeme etmektedir. Ben de bu güçlü kitabın cesur yazarlarını umut dolu cümleler eşliğinde ve iyi ki’lerle selamlıyorum. Uğur Batı. Güç, Umut ve Cesaret, yaşamamız için bize gereken hava, su ve sevgi kadar elzem. Bu üç kelimenin hakkını veren arkadaşlarımı gönülden tebrik ediyorum. Selda Terek. (Destek Yayınları)

Casus cennetine dönüşen İstanbul

Hasan Gören’den Balıksırtı. Bütün yaşamını bir rüya gibi geride bırakmak… Mümkün mü? Psikiyatrist Hikmet Demiralp’in evi ve muayenehanesi arasında salınıp duran huzurlu yaşamı yakın dostu Mahir’in beklenmedik ölümüyle derinden sarsılır: Hikmet, günler önce Mahir’in ofisinde unuttuğu baba yadigârı dolmakalemine ustalıkla gizlenmiş bir ipucunun izini sürer ve böylece, Boğaz’daki eski bir yalıdan Beyrut sokaklarına uzanan sırlarla dolu bir öykünün son halkası olduğunu anlar. Yazar, kitabında İkinci Dünya Savaşı sonrasının hassas dengeleri içinde gizli servis elemanlarının cirit attığı bir casus cennetine dönüşen siyah beyaz İstanbul’u, otuz iki kısım tekmili birden gerilim dolu bir öyküyle bugüne taşıyor. Hikmet’in macerası, karanlık bir dehlizde yıllardır sabırla bekleyen pırıltılı bir hatıraya ortak olmaya çağırıyor okuru. (Everest Yayınları)

Algı ve anlamın kırılma noktaları

Ali Deniz Uslu’dan Asfalt Yengeci. Denizinde hem dalga, hem fırtına hem de dinginlik var. Zamandan bağımsız şiir evreninin kara deliklerinden süzülüyor her dizesi. Şiirleri zihinlerin arka odaları için tekinsiz birer davet olduğu kadar, kışkırtıcı bir manifestonun da parçası. Algı ve anlamın kırılma noktalarında okuyucusunu yakalayan yazar, tekrar okumalarında farklı kapılara açılan sonsuz odalı bir labirentin kapısında bekliyor. (İnkılap Kitabevi)

Erdem ile yozlaşma arasındaki çatışma

Robert Graves’ten Kont Belisarios. Altıncı yüzyıl, Roma İmparatorluğu için pek de huzurlu bir zaman değildir. Batı Roma çökmüştür, Doğu Roma ise Vandalların, Gotların ve Perslerin tehdidi altındadır. Bu istilacılar, tek bir kişiden çekinir: Bizans İmparatoru İustinianos’un büyük generali Belisarios. İyi bir süvari, mahir bir okçu ve kılıç ustası olan Belisarios, Doğu’dan Kuzey Afrika’ya uzanan zaferleriyle halkı gururlandırırken İmparator’da kıskançlık ve şüphe uyandırır. Erdem ile yozlaşma arasındaki bitmeyen çatışma, Belisarios ile İustinianos’un ilişkisinde gözler önüne serilir. Yazar, Pers sınırında, Kuzey Afrika çöllerinde, İtalya yarımadasında geçen savaşları, din çatışmalarını, Konstantinopolis’i ikiye bölen Mavi-Yeşil takım kavgalarını ve insanlık tarihinin en yıkıcı veba salgınlarından birini, Belisarios’un eşi Antonina’nın sadık hizmetkârı hadım Eugenios’un ağzından anlatır. (İş Bankası Kültür Yayınları)

Stand-up komedinin öncüsü

Mark Twain’den Şuursuz İntihal- Seçme Konuşmalar. Yazar Amerikan edebiyatının klasikleri arasında mizah denince ilk akla gelen isimlerden biri. Ne kadar sivri dilli ve muzip olduğunu, ironi sanatını nasıl da ustaca icra ettiğini sadece yazılarında değil, çeşitli vesilelerle yaptığı konuşmalarında da görebiliyoruz. Kimilerinin stand-up komedinin öncüsü olarak nitelendirdiği bu gösteriler bugün de keyifle okunacak lezzette. Bu tadımlık seçkiye adını veren konuşmasında yazar intihal denen musibetin bazen nasıl da bilinçsizce yapılıverdiğine bizzat kendinden örnek vermiş. (Kırmızı Kedi Yayınevi)

Yirminci yüzyıldaki felsefi ve psikolojik düşünce

Lucy Huskinson’dan Nietzsche ve Jung – Karşıtların Birliğinde Bütünlüklü Benlik. Nietzsche ve Jung, yirminci yüzyıldaki felsefi ve psikolojik düşüncenin iki ikon şahsiyetinin düşüncelerini ve kişiliklerini göz önünde bulundurarak, bu ikili arasındaki sıra dışı bağlantıları açığa çıkarıyor. Yazar bu iki büyük düşünürün eserlerini detaylı bir biçimde inceleyerek Nietzsche’nin düşüncesindeki karmaşık alanları aydınlatıyor ve Jung’un bu teorilere bakışındaki müphemlikleri çözümlüyor. Jung’a göre bütünlüklü benlikteki karşıtların oynadığı rolün konumu ve çözümlemesi göz önünde tutuluyor ve Nietzsche’nin buradaki etkisinin derecesi açıklığa kavuşturuluyor. Jungcu teoriye ve teorinin felsefi kökenlerine yönelik Jung’un Nietzsche’nin Zerdüşt’ü üzerine verdiği seminerlerle desteklenen bu titiz ve özgün çözümleme, her ikisinin teorilerine dair yeni bir yoruma götürüyor. (Say Yayınları)

Uzun bir yol arkadaşlığından geriye kalanlar

İihan Berk’ten Elin Üstünde Gezsin-İlhan Berk’ten Memet Fuata Mektuplar-Küçük Boy. Yazarla Memet Fuat arasında şiirle başlayan tanışıklık, uzun yıllara yayılan bir arkadaşlığa dönüşmüş; Yazar, mektuplarında kendisi için bu denli çok şey yapan Memet Fuat’a duyduğu minneti göstermekten kaçınmamıştır. Yazarın Memet Fuat’a yazdığı mektup ve kartlardan oluşan kitap uzun bir yol arkadaşlığından geriye kalanlar olarak da okunabilir. 27 Haziran 89 tarihli mektuptan. (Yapı Kredi Yayınları)

Gündelik hayatın acıyı, örten kabuğuna darbe

Arzu Hiçyilmaz’dan Geçer Diyenler, Sizde Nasıl Geçti? Saf sevgi, saf öfke, saf hayalkırıklığı,  saf hasret, saf intikam ve saf umut. Yazarın karakterlerleri ve hikâyeleri belleğin ve eylemin sancısını çekiyor. Kalbin bulanık gölünde  bir an kaybolsa bile, körleştiren anıların zerrelerini dibe  çöktürecek berrak suyun akışını her daim hatırlayan, arayan, mümkün kılan anlatılar bunlar. Kitap, sert fırçasıyla gündelik hayatın acıyı, travmayı ve kaybı örten kabuğuna darbeler vuruyor. Açtığı yaradan akan kanı mürekkep yapmak, bu mürekkeple yaraya gerçek iyileştirici dikişler olan anının cümlelerini yazmak için. Üstelik edebiyatımıza tüm özgünlüğüyle katılan yeni bir yazarın uzun zamandır söylenmeyi bekleyen cümleleri bunlar! (Alfa Yayınları)

Parayla saadet olmaz…

Celil Oker’den Bir Şapka Bir Tabanca. Büyük bir reklam ajansının sahibi, eceliyle ölen yaşlı babasının evinde Humphrey Bogart tarzı bir şapkanın altında bulduğu tabancanın oraya nasıl geldiğini öğrenmesi için Dedektif Remzi Ünal’a başvurur. Hemen çözülebilecek basitlikte görünen iş, araştırmaya bir cesedin de dahil olmasıyla karmaşık ve tehlikeli bir hale gelmeye başlar. Remzi Ünal olayların üzerine gittikçe cesetler artacak, yaşlı adamın ardında bıraktığı servet, şüphelilerin sayısını da artıracaktır. Yazar kitabında yine sürükleyici bir serüvenin içine katıyor okuru. Para hırsının kirlettiği yaşamlar, sırlarla çevrelenmiş bir aile ve görünenin ardındaki gerçekle yüzleştiriyor. (Altın Kitaplar)

Zaman, kendini saatin ön yüzünde ne kadar gösterir?

Mehmet Zaman Saçlıoğlu’ndan Saatin Arka Yüzü. Zaman, kendini saatin ön yüzünde ne kadar gösterir? Orada akan zaman mıdır yoksa zamanın bir soyutlaması mı? Hiçbir zaman biriminin olmadığı, belirsiz bir rüzgârın tozları biriktirdiği, ışığın duvar boyasını soldurduğu, belki küçük bir örümceğin kendisine dünya kurduğu bir yerdir saatin arka yüzü. Gürültüsünü sadece sezebileceğimiz bir nehir gibi değişken hızlarda akar orada zaman. Saatin ön yüzünde guguk diyen bir kuş, saniye sektirmemeye çalışarak koşuştursa da, zamanı herkes için ortak ve anlaşılabilir birimlerle anlatmaya uğraşsa da, arka yüzünde her şeyin öznel olduğunu bilen bir Zaman’ın yazılarıdır bunlar. (Bilgi Yayınevi)

Savrulan toplumlara bir uyarı niteliğinde

Imre Kertesz’den Polisiye Bir Öykü. Nobel Ödüllü yazar, baskıcı yönetimlerin adaletsizliğini zulme uyanlardan dinlemeye alışmış okurları dehşete düşürecek bir öykü. Diktatörlüğün yıkılmasıyla hapse atılmış bir işkencecinin ağzından, baba-oğul iki muhalifin rejim tarafından nasıl düşmanlaştırıldığını ve ülkenin özgürlükçü yurttaşlarının ortadan kaldırılması planının adım adım nasıl gerçekleştirildiğini kan dondurucu bir şekilde anlatan kitap, çağımızda savrulan tüm toplumlara bir uyarı niteliğinde. (Can Yayınları)

İz bıraktığınız kadar yaşarsınız

Esra Ezmeci’den İz Bıraktığın Kadar Varsın. Uzman Psikolog yazar bu kez cinsellikten çapalamaya, eril ve dişil enerjilerden iletişime iz bırakmanın ve vazgeçilmez olmanın yollarını anlatıyor. İlişkilerde cesaretin ve özgür doğanızı hissettirebilmenin fark yaratan, devrimci yollarını incelikle tarif ediyor. Tarih nice korkak insan hikâyesiyle doludur ama biz hiçbirinin adını duymamışızdır. Cesur olduğunuz kadar iz bırakırsınız ve iz bıraktığınız kadar yaşarsınız… (Destek Yayınları)

Eserleri dünyanın farklı yerlerinde sergileniyor

Etel Adnan… Yazar, şair, ressam, filozof, 1925 yılında Osmanlı ordusunda kurmay subay, Şam doğumlu Müslüman bir baba ile Rum Ortodoks bir annenin kızı olarak Beyrut’ta dünyaya geldi. Hayatının çoğunu Beyrut, Kaliforniya ve Paris arasında geçiren sanatçı ilk olarak Fransızca dilinde şiirler ile adım attığı yazarlık dünyasına İngilizce dilinde çalışmalarını da ekleyerek üretimlerini sürdürdü. Sanatçının birçok dile çevrilmiş edebî yapıtlarının yanı sıra çok çeşitli medyumlarda ürettiği eserleri dünyanın farklı yerlerinde bienal ve benzeri sanat etkinlikleri ile müzelerde sergilenmeye devam ediyor. (Everest Yayınları)

Yaşamın en keskin noktalarında gezinti

Levent Karakoç’tan Gece Köpekleri. “Kollarınız dövüşmek, ayaklarınız koşmak, aklınız düşünmek için yeterince kuvvetli değilse; parça parça olursunuz sizi sevenlerin (!) ellerinde…” Elinizdeki roman okuyanları yaşamın en keskin noktalarında bir gezintiye çıkarıyor. Zaman-zamansızlık, korku-cesaret, merhamet-zulüm, hatırlama-unutma ikilemleri üzerine düşündüren kitap, dikkat çekici bir kurguya sahip. Okurlarını aile değerlerinden ahlaki baskılara kadar bıçak sırtı pek çok konuda korkusuz bir sohbetle karşılayan yazar, kimi zaman bir sanrı kimi zaman bir haberci gibi görünen Merek ile bizleri tanıştırıyor. (İnkılap Kitabevi)

Asya tarihine bir bakış

A. Zeki Velidi Togan’dan Asya Tarihi. Yazar, 1927’den itibaren İstanbul Üniversitesi’nde verdiği Umumi Türk Tarihi derslerine “Türk tarihinin ancak Asya ve Avrupa milletleri tarihiyle birlikte öğrenileceği” sözleriyle başlar. Yıllarca üzerinde çalıştığı Asya tarihinin ders olarak üniversitede okutulabilmesi ise uzun uğraşılarının sonucu ancak 1968-1969 döneminde mümkün olabilmiştir. “Asya Tarihine Bir Bakış” başlığıyla başladığı derslerde, üç gruba ayırdığı Asya devletlerinden Türk tarihi açısından çok önemli olduğunu vurguladığı Çin, Japonya ve Hindi-Çini’yi en eski devirlerinden güncel konularına kadar ele alır. Yazarın her biri ayrı konularda bir kitap olacak şekilde düşündüğü 1960-1970 yıllarına ait ders notlarından yayına hazırlanan ilk eserdir. (İş Bankası Kültür Yayınları)

Şeytanın bacağını kırıp kaçabilenler

Kostas Mourselas’tan Hüzün Nedeniyle Kapalıyız. Yunanistan’da küçük bir Akdeniz kasabası… Birbiriyle akraba, arkadaş, tanış insanlar. Hepsinin tek bir isteği var; bu mutsuzluk dolu kasabayı terk etmek. Çünkü bütün yollar birbirine, tüm hayaller aynı umutsuzluklara, tüm aşklar aynı kalp ağrılarına varmaktadır. Şeytanın bacağını kırıp kaçabilenler, kaçamayıp çaresizlikleriyle baş başa kalanlar, kendi çaresizliklerini başkalarına yükleyenler, her seferinde daha da detaylı anlatılan hikâyeler, gün geçtikçe ayyuka çıkan söylentiler, dilden dile gezen dedikodular. Tiksintilerinin, hayatlarındaki bataklığın, aralarındaki çatışmaların ve bu çatışmaların yararsızlığı ve gülünçlüğünün can kattığı insanlar. Bu insanların oluşturduğu renkli bir kasaba… (Kırmızı Kedi Yayınları)

Emin olmak, zihinsel bir duyumsamadır

Robert A. Burton’dan Peşin Hükümlüler. Bir şeyi kesinlikle bildiğinizde bunu bilirsiniz, öyle değil mi? Gökyüzünün mavi olduğunu, trafik ışığının yeşile döndüğünü veya sabah kalktığınızda o günün çarşamba olduğunu bilirsiniz. Bunları bilirsiniz, çünkü bilirsiniz işte… İşte, nörolog yazar bu kitapta, bildiğimiz şeyler hakkında düşünme biçimimize dair kavramlara meydan okuyor, bir şeyi bildiğimiz zaman sahip olduğumuz emin olma hissinin, kontrolümüzün ve bilgimizin ötesindeki kaynaklardan geldiğini ifade ediyor. Yazara göre, emin olmak, gerçeğe dayalı bir kanıt olmaktan çok zihinsel bir duyumsamadır. Bu bilme hissi, bilginin teyidi gibi gözüktüğü için onu aklın bir ürünü gibi görmeye eğilim gösteririz. Fakat gitgide artan kanıtlar, emin olma gibi duyguların beynin ilkel alanlarından kaynaklandığını ve aktif, bilinçli düşünme ve mantık çerçevesinden bağımsız olduğunu gösterir. Bilme hissi kendiliğinden oluverir, onun oluvermesini sağlamak bizim elimizde değildir. (Say Yayınları)

Kaliteli bağ otelleri, restoran ve gastronomik tesisler

Göknur Gündoğan’dan Türkiye Önoturizm Rehberi – Oenotourism Guide to Turkey. Şarap anlatacak çok hikâyesi olan olağan bir mucizedir. Arkasındaki muazzam emeği keşfetmek içinse bağdan yola çıkmak gerekir. Usta işi bir ince eleme sık dokumadan geçmiş, daha önce benzeri yapılmamış bu turistik rehber sayesinde hem şarabın topraktan başlayan yolculuğuna şahit olma fırsatı yakalayacaksınız hem de doğaya saygılı, üretim odaklı farklı bir turizm anlayışıyla tanışmış olacaksınız. Elinizdeki rehber, Türkiye’nin bu konudaki ilk yayını olma niteliğini taşıyor. Hatta Avrupa’nın ileri gelen bağcılık ülkelerinde dahi, gazete ve dergi ekleri dışında bu tip bir bağımsız rehber nadiren yayınlanıyor. Ülkemizin 50’den fazla önoturizm adresini içeren, kaliteli bağ otelleri, restoran ve gastronomik tesisleri detaylarıyla sunan rehberimizde, keyifle uğrayabileceğiniz arkeolojik adreslere ve bağcılığın kadim tarihine yer vermeyi de unutmadık.” (Alfa Yayıncılık)

Aldığı her işi bitireceğinden kimsenin şüphesi yoktur

Celil Oker’den Çıplak Ceset. Eski kaptan pilot, nevzuhur özel dedektif Remzi Ünal ilk macerasıyla karşınızda… Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyan ve kayıplara karışan yeğenini bulması için bir kumaş tüccarı tarafından tutulan Dedektif Remzi Ünal tarafında işler daha en başından sarpa sarmıştır. Bir işi aldıktan sonra pişman olmak belki onun karakterine pek uygun değildir ama içten içe karanlık bir alışverişte piyon olarak kullanıldığını düşünmektedir. Zaten ne tüccar tüccara benzemektedir ne de yeğen Boğaziçili bir öğrenciye. Ancak ne olursa olsun onun adı Remzi Ünal’dır ve aldığı her işi muhakkak bitireceğinden kimsenin şüphesi yoktur. (Altın Kitaplar)

Bir genç kuşağın masumiyetini kaybedişi

Gregor Von Rezzori’den Sadakat. Unutulmuş bir modern ustadan mücevher niteliğinde bir hikâye. Çok geçmeden tüm dünyaya yayılacak karanlığın sinmeye başladığı caddelerde, salonlarda ve davetlerde bir genç kuşağın masumiyetini kaybedişinin hikâyesi. Elie Wiesel’ın deyimiyle günümüzün sorunlarını usta bir hikâyecinin tekinsiz ve muhteşem büyüsüyle anlatan yazarın kendi deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı kitap, aileden öğrenilmiş bir faşizmin günlük hayata nasıl yerleştiğine dair bir anlatı. (Can Yayınları)

Yakın geçmişten günümüze uzanan çizgi

Ersun Çıplak’tan Minima Poetika. Çağdaş Türk şiirinin hararetli tartışma ortamına, 2000’li yıllarda öne çıkan önemli konu başlıklarını özgün bir yaklaşımla inceleyerek dahil olan yazar, yakın geçmişten günümüze uzanan bir çizgide, yazarı şaire, yazıyı şiire dönüştüren nüansın izini sürüyor kitabında: Şiirin Sesi ve Şairin Gölgesi başlıkları altında, hem şiirin hem de şairin kırmızı çizgilerini adımlayarak gelenekle deney, klasikle modern, teknikle sanat, ustayla çırak arasındaki paradoksal ilişkiden yükselen gürültüyü paradigma temelli bir tartışmaya dönüştürüyor. (Everest Yayınları)

Gece bizi gizlerdi, biz geceyi

Ali Deniz Uslu’dan Martıların Çocukluğu. Yazar kitabında, evcilleşip ehlileşenlere göre değil, zaten biraz da onlardan şikâyet etmede. Siyah Şehrayin. Siyah üstü az umut, ama var. Umutsuz yaşanmıyor, galiba yazılmıyor da. Becerebilirsek kendi uçurumumuza düşmeyi, o zaman her şeyin adı şehrayin olacak sanki, şehrayin şiirayin olacak! Haydar Ergülen. Gece bizi gizlerdi, biz geceyi. Tenden sekmezdi sözlerimiz. Mıhlanalım diye uğraşmadık kimseye, Belki o yüzden kaçırırdık gözlerimizi. Iskaladıklarımız kadehlerimizde birikirdi. Bilmediklerimizle bilenir, öğrendiklerimizde dağılırdık. Şefkat amirleri sarardı etrafımızı. Yırtar geçerdik geceyi, içerdik dilde durmayan heceleri! İçimize dolardı sonbaharda İstanbul. (İnkılap Kitabevi)

HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
Yorum Yok

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
Hava durumu
-
-
-
Nem Oranı: -
Basınç: -
Rüzgar Hızı: -
Rüzgar Yönü: -
ANKET

Sitem nasıl?

Sonuçları görüntüle

Yükleniyor ... Yükleniyor ...