Dünya ne verdi sana? Hep dert, hep dert! Güzel canım da bir gün uçar elbet. Toprağında yeşillikler bitmeden Uzan yeşilliğe, gününü gün et. Dedim: Artık bilgiden yana eksiğim yok; Şu dünyanın sırrına ermişim az çok. Derken aklım geldi başıma, bir de baktım: Ömrüm gelip geçmiş, hiçbir şey bildiğim yok. Leyla isteyen kişi Mecnun olmalı; Kendisinden de, dünyasından da geçmeli. Sevenlerin sofrasına çağrılınca Ben körüm, ben dilsizim demeli. Yarım somunun var mı? Bir ufak da evin? Kimselerin kulu kölesi değil misin? Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya? Keyfine bak: En hoş dünyası olan sensin. Niceleri geldi, neler istediler; Sonunda dünyayı bırakıp gittiler; Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler. Ey doğru yolun yolcusu, çaresiz kalma; Çıkma kendisinden dışarı, serseri olma; Kendi içine sefer et erenler değil: Sen görenlerdensin, dünya seyrine dalma. İnsan son nefese hazır gerekmiş: Nasıl ölürse öyle dirilecekmiş. Biz her an şarap ve sevgiliyleyiz: Böylece dirilirsek işimiz iş. Ömrümüzden bir gün daha geldi geçti; Derede akan su, ovada esen yel gibi. İki gün var ki dünyada, bence ha var ha yok: Daha gelmemiş gün bir, geçmiş gün iki. Dert içinde sevinci bul da yaşa; Haksız düzende haklı ol da yaşa; Sonu nasıl olsa yokluk dünyanın, Varından yoğundan kurtul da yaşa. Her gün biri çıkar, başlar ben, ben demeğe, Altınları gümüşleriyle övünmeğe. Tam işleri dilediği düzene girer: Ecel çıkıverir pusudan: Benim ben, diye. Yıllar günler gibi geçti gider; Nerde o eski dertler, sevinçler? Belaya aldırmaz aklı olan: Bu da her şey gibi geçer, der. Yoksula, yoksulluğa yakın ettin beni; Dertlere, gurbetlere alıştırdın beni; Yakınların ancak erer bu mertebeye: Tanrım, ne hizmet gördüm de kayırdın beni? ÖMER HAYYAM