(Basıma hazır kitap çalışmamdan)
Anekdotlar-1
Değerli dostlar!
2024’de yayınlanmak üzere kaleme aldığım “ÜNLÜLERLE ANILARIM” adlı kitap çalışmamdan bahsetmiştim.
Bugünden itibaren bu kitap çalışmamdan bazı anekdotlar sunmaya çalışacağım.
Dilerseniz İsmet Nedim’le Zeki Müren arasında geçen bir olayla başlayalım:
-“1966’ya kadar Ankara Radyosu’nda çalıştınız. Sonra hasbelkader müzik yaşamınıza İstanbul’da devam etme kararı aldınız? Sizi İstanbul’a çeken neydi? Burada umduğunuzu bulabildiniz mi?
-O sıralarda, kendime özgü tenör sesim ve yaptığım yeniliklerle halk beni Zeki Müren’le kıyaslamaya başladı. Şöhret basamaklarını öylesine hızlı tırmanmıştım ki, bu durum, TSM’de tek tabanca olan Zeki Müren’in uykularını kaçırmaya başladı. Zeki Bey o sıralarda her TSM sanatçısının hayalini süsleyen Maksim Gazinosu’nun assolisti idi. Çok iyi bir ses olmasına rağmen, kaprisleri de çekilecek gibi değildi. Bir gün, “Gazinocular Kralı” Fahrettin Aslan’ın karşısına dikilip, resti çekmiş:
“Bu sezon çalışmayacağım!”
Onu bir türlü ikna edemeyen Fahrettin Aslan, 20 kişiden oluşan orkestramla birlikte beni İstanbul’a çağırdı. Sazcılarımı Sirkeci’deki Agan Oteli’ne yerleştirdim. Zeynep’le birlikte kalktık ofisine gittik. Zeynep için, “Avukatı mısınız, hanımefendi” diye sordu. “Hayır, eşiyim” deyince, memnun oldum efendim, diye cevap verdi. Neyse, anlaştık, el sıkıştık. Kasadan iki torba kağıdı çıkarıp bana uzattı. Baktım içinde gıcır gıcır mor binlikler. Bin lira, zamanın en büyük banknotu. “Saz arkadaşların nerede?” diye sordu. Ben de Sirkeci Agan Oteli’nde, deyince, onları topla, Cumhuriyet Gazinosu’nda hemen çalışmalara başla, ben de Maksim’de neonlara senin ismini yazdırmaya başlıyorum, dedi. Provalara başladım. Çok heyecanlıyım. Düşünsene Seyficiğim, koskoca Zeki Müren’in yerine Maksim’de sahneye ben çıkacağım. Hazırlıkları izlemek üzere ertesi gün Taksim’e çıktım. Gazinoya uzaktan şöyle bir baktım, Zeki Müren’in yerine kocaman ışıklı neonlara benim adımın harfleri diziliyor; “İsmet Ne…”
Bir prova esnasında beni izlemeye gelen devrin en büyük kadın starı aynı zamanda da Fahrettin Aslan’ın o zamanki eşi Behiye Aksoy, “Ben de bu sazları isterim, İsmetçiğim! Yönetir misin, ben okurken?” diyor. “Tabi ki, ne demek efendim!” diye cevap veriyorum. Sonra, “Zeki Bey de istiyor bu sazları, bana vermek istemiyor. Fahri Bey’e, İsmet Bey’i biraz durdursak da ben bu sazlarla okuyayım” demiş. O gece prova yaparken, tak, bir telefon. Fahrettin Bey arıyor:
“İsmet Bey gardaşım, çabuk yanıma gel. Başıma gelenleri bilmiyorsun ya…”
Neyse, bu telefon üzerine apar topar Fahrettin Aslan’ın ofisine gittim. Söylemesine bakılırsa, Zeki Müren büyük kıskançlık krizine girmiş. Plakçısı Mihran Gülciyan’la haber göndermiş. Demiş ki; “Dokuz ay bedava çalışacağım. Bir kuruş almayacağım. İsmet Nedim’i çalıştırmayacaksın. O da ordan kaçar.” Ama bir de şartı var. Sazların hepsinin burada kalmasını istiyor. “Haaa…”dedim, bunlar beni tuzağa düşürdü! İsmet Nedim’in bulduğu sistem çok iyi. Sazlarını da elinden bir aldık mı…Hele bir de İsmet Nedim başlarında şef olursa, daha da harika! Sonra Fahrettin Aslan, bana dönerek, “Size verdiğim parayı geri almıyorum. Ananızın ak sütü gibi helaldir. Güle güle harcayın. Şimdi siz radyonuza geri dönün, 9 ay sonra gelin tekrar görüşelim” dedi. Ben de, “Dokuz ay çok uzun bir süre, sağlık olsun ne yapalım.” deyip çıktım.
O sıralarda Zeki Bey, Ziya Taşkent’le bana haber yollayarak, “İsmet Nedim buraya gelirse, onu öldürürüm. Şunu unutma Ziyacığım, yaşamak için öldürmek lazım!” diyormuş.
Zeki Müren 9 ay bedava çalışadursun, ilk işim bu parayla kendime Okmeydanı’ndan bir daire almak oldu. Yani anlayacağın Seyficiğim, İstanbul maceramız böyle acı bir sürprizle başladı. Hani bununla kalsa yine iyi. Ama ne yazık ki Zeki Bey sazlarımı elimden aldı. Ben de başka gazinolarda program yapmaya başladım.”
***
İsmet Nedim Saatçi (TSM Solisti, Bestekar), 1937 Samsun.
1959-1967 arası Ankara, 1967-1980 yılları arasında İstanbul Radyosu’nda görev yaptı.
TSM’de yaptığı yenilik çalışmaları TRT’deki bağnaz müzik otoriteleri tarafından engellenip, besteleri yasaklanınca 1980’de Berlin’e yerleşti. Almanlar onun bir müzik dehası olduğunu keşfederek, Musıc Dozent (Müzik Doçenti) unvanıyla üç konservatuarda Türk gençlerine dersler vermek üzere sahip çıktı. 22 yıl da burada görev yaptıktan sonra emekliye ayrıldı.
Ahmet Say (Dünyaca ünlü piyanistimiz Fazıl Say’ın babası) O’nun için; “Hafif Türk sanat müziğinin öncüsü olarak bilinir. Ayrıca, çok sazlı Türk müziği dönemine öncülük etmiştir.” der. (Müzik Ansiklopedisi, cilt.4, 1985)
300 civarında bestesi olup, popüler olanlardan bazıları şunlar:
“Agora meyhanesi”, “Arım balım peteğim”, “Ben kimi seveceğim”, “İçimde kanımdasın”, “Seven ne yapmaz”, “Oyun bitti”, “Leylaklar altında”, “Mazlumun ahı”, “Bütün Meyhaneler benim olsun”, “Gel kalbimin tahtında saltanat süren güzel”, Ne kimse arar beni ne kimse sorar”, “Bir daha aşık olmayacağım”, “Benim de canım var”, “Gelincik”, “Boş kalan çerçeve”, “Adını anmayacağım”, “Adını yoldaki taşlara yazdım”, “Nokta noktam”, “Yaban gülü”, “Seninle ölmek istiyorum”, “Kemer gibi belindeyim”, “Çoban Yıldızı”, “Mukaddes aşk”, “Yalnızlar”, “Aşk Dilencisi”, “Nasıl ihanet ettin bu ilahi aşkıma”, “Yaralı kuş”, “Kalpsiz”, “İki damla gözyaşı”, “Kaçma benden güzel kuşum”, “Son yolculuk”, “Han duvarları”, “Karadut”…
İsmet Nedim dahil 23 ünlüyle ilgili anıların daha fazlası kitapta.