Giresun Sanat

CUMHURİYET’E GİDEN UZUN İNCE YOL VE… TÜRKİYE CUMHURİYETİ 100’ÜNCÜ YILI ÜZERİNE…

CUMHURİYET’E GİDEN UZUN İNCE YOL VE… TÜRKİYE CUMHURİYETİ 100’ÜNCÜ YILI ÜZERİNE…
20 kez
27 Ekim 2023 - 17:39
Ulu Önderimiz, ebedi Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Benim en büyük eserim” dediği Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100’üncü yılı büyük Türk Milleti’ne ve “Ne mutlu Türk’üm” diyen herkese kutlu olsun!
Malumunuz olduğu üzere şu son 21 yılda cumhuriyetimizin kazanımlarına bugüne kadar misli görülmemiş insafsızca saldırılar yapılmıştır, yapılmaya da devam edilmektedir.
Atatürk’ün;
“Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır!”
Sözleri rehberimiz olduğu sürece…
Ant olsun ki hiç bir güç, Cumhuriyetimiz’in temel taşlarından tek bir tuğlayı dahi yerinden oynatmaya cesaret edemeyecektir!
Aksi halde canımız, kanımız pahasına da olsa o menfur elleri kırmak için “Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur!”
Türkiye Cumhuriyeti; çok uluslu bir imparatorluk olan Osmanlı’nın “Etrak-ı bi idrak” yani idraksız, akılsız, aptal Türk diyerek, aşağıladığı, hakaret ettiği asil Türk Milleti’nin eşsiz bir zaferi olup…
Padişahlara, tek adamlara değil, sadece Allah’a kul olmanın adıdır!
Medeniyetin adıdır!
Çağdaşlığın adıdır!
Milli Kültür’ün adıdır!
Hak, hukuk ve adaletin adıdır!
Eşitliğin adıdır!
Demokrasi ve özgürlüğün adıdır!
Daha açık bir ifadeyle…
İnsan olmanın, adam olmanın adıdır!
Cumhuriyet’e giden dikenli yollar kolay aşılmamıştır.
19 Mayıs 1919’da Samsun’da Mirliva (Tümgeneral) Gazi Mustafa Kemal Paşa ve ona inanmış bir avuç kahraman tarafından işaret fişeği atılmış…
Bunu, Erzurum ve Sivas Kongreleri ile 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılışı takip etmiştir.
Ardından 1. ve 2.İnönü ile Sakarya zaferleri, 26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz derken…
9 Eylül 1922 tarihinde düşmanın İzmir’de denize dökülmesiyle vatan toprakları Yunanlar’dan tamamen temizlenmiş, Mudanya Ateşkes Antlaşması ile savaş fiilen sona ermişti.
Evet, Zafer kazanılmıştı kazanılmasına da, bunun bir de diplomasi safhası vardı.
20 Kasım 1922 tarihinde TBMM Hükümeti Lozan Konferansı’na davet edilir.
Dışişleri Bakanı İsmet Paşa (İnönü) başkanlığındaki murahhas heyeti (delege kurulu), İsviçre’nin Lozan kentindeki konferansa katılır. İsmet Paşa, kendilerini dev aynasında gören İngiltere başta olmak üzere, dünyanın ünlü politika cambazlarıyla kıran kırana pazarlıklar sürdürüyor, onlara adeta kök söktürüyordu.
Meclis’te ise ardı arkası kesilmeyen sert tartışmalar oluyor, yeni kurulacak olan devletin doğum sancıları çekiliyordu.
Bazen, “Bu kadarına da pes!” dedirtecek cinsten öyle saçma sapan, kasıt taşıyan, sinirleri en sağlam insanları bile çileden çıkaracak türden önergeler veriliyordu ki, aklı başında insanların zıvanadan çıkmaması mümkün değildi. Örneğin bunlardan biri hatta en önemlisi, 2 Aralık 1922 tarihindeki oturumda Meclise verilen seçim yasası değişikliği teklifi idi.
Bu teklife göre, “Bir kimsenin mebus seçilebilmesi için o günkü hudutlar dahilinde her hangi bir yerde doğmuş bulunması veya beş sene müddetle aralıksız olarak ikamet etmiş olması” gerekiyordu.
Yani açık bir ifadeyle hedef, sınırlarımız dışında kalmış bulunan Selanik’te doğan, cepheden cepheye koştuğundan bir yerde değil beş yıl, bir yıl bile ikamet etme imkanı bulamamış olan Mustafa Kemal Paşa’ydı.
Her ne kadar TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa, bu kötü niyetli kişilere, yaptığı veciz bir konuşmayla gerekli cevapları vermiş olsa da…
Bu olup bitenleri büyük bir nefret ve öfkeyle meclisteki özel locasından izlemekte olan Meclis Muhafız Taburu Komutanı ve M.Kemal Paşa’nın Fediasi Topal Osman Ağa’nın mavzerinin mekanizma şakırtıları, onlara kendini hatırlatmakta gecikmez!
Kurtuluş Savaşı kahramanlarından ve İstiklal Mahkemeleri Üyesi Kılıç Ali’ye göre, “Meclisin sağındaki sıralarda muvafık (Mustafa Kemal taraftarları), solunda muhalif, ortasında ise tarafsız ve yaşlı milletvekilleri oturuyorlardı. İki taraf arasında kavga çıktığında ortada oturanların araya girerek onları ayırmaya çalışıyorlardı. Birinci Büyük Millet Meclisi’nde dayaklı hadiseler, zaman zaman tabanca çekmeler eksik değildi.”
Yine Kılıç Ali’ye göre, Meclis’in solunda oturan ve adına II.Grup denilen Hilafet yanlısı muhalefetin amacı özetle şöyledir:
Asker görevini yapmış, vatan kurtarılmıştır. Başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere asker artık kışlasına çekilmeli, kendileri de ülkenin yönetimini ellerine almalıdır.
Bu gibi düşüncelerin bayraktarlığını da, Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey yapıyordu. Adeta tek kişilik bir muhalefet gibi olan Ali Şükrü Bey, gerekli, gereksiz sık sık söz alıyor, tansiyonu iyice yükseltiyordu.
Düşünebiliyor musunuz?
Bir yanda Milli Mücadele’nin önderi Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’yı kendi eseri olan TBMM’den dışlamaya çalışan içimizdeki nankörlerle mücadele…
Diğer yanda ise, şeytana pabucu ters giydiren İngiltere’nin başı çektiği büyük devletler karşısında Lozan’da verilen diplomasi savaşı!
Nitekim Lozan görüşmeleri 4 Şubat 1923 tarihinde kesintiye uğrar.
Geri dönen Dışişleri Bakanı İsmet Paşa (İnönü) 5 Mart 1923 tarihinde Meclis’te söz alarak, muhalefetin protestoları arasında konuya ilişkin bilgi verir.
TBMM’de bunlar yaşanırken, İsmet Paşa başkanlığındaki Türk Delegesi yeniden Lozan’a davet edilir ve Lozan’ın ikinci safhası başlar. Kıran kırana pazarlıklardan sonra 24 Temmuz 1923’de, Türkiye’nin tapu senedi olan Lozan Antlaşması imzalanır.
28 Haziran 1923 tarihinde yapılan genel seçimde yenilenen TBMM, 11 Ağustos 1923 tarihinde yaptığı birleşimde Lozan Barış Antlaşması’nı onaylar.
Her ne kadar 1.Meclis’teki muhaliflerin hiç biri seçilememiş olsa da, 2.Meclis’e giren yeni vekillerde de kafa karışıklıkları vardı.
Ayrıca hükümet teşkilinde de büyük güçlüklerle karşılaşılıyordu.
Örneğin; Başbakan’ı, TBMM Başkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa atamış olsa da, bakanlar meclis tarafından seçiliyor, bu da hükümette uyumsuzluk doğmasına ve dolayısıyla hükümetin ömrünün kısa olmasına sebep oluyordu.
Nitekim seçimlerden sonra Başbakanlığa atanan Fethi Bey (Okyar) bunun büyük sıkıntısını yaşar, kurmuş olduğu kabinenin ömrü çok kısa olur.
Kulisler bir birini kovalar. İşin içinden çıkılamayınca, Gazi Mustafa Kemal Paşa devreye sokulur.
Oysa Gazi, Şevket Süreyya Aydemir’e göre, “işlerini tezgahlamış, işin olgunlaştığına kanaat getirdikten sonra da arkadaşlarını Çankaya’ya yemeğe davet etmişti. (Tek Adam, 3.cilt, s.147).
Şevket Süreyya Aydemir’e göre;
“…O gece Çankaya’da İsmet Paşa ile Milli Müdafaa Vekili Kazım, eski kolordu kumandanlarından Sinop mebusu Kemalettin Sami ve Milli Mücadele Kocaeli Grubu kumandanı Halit Paşalar bulunuyordu.Gazi, Rize mebusu Ekrem ve Afyon mebusu Ruşen Eşref Beyleri de yemeğe alıkoydu. İşte bu yemektedir ki:
‘-Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz” der. (a.g.e. s.147)
29 Ekim günü grup öğleden önce saat 10.00’da toplanır. Yine fikir tartışmaları başlayınca, Gazi, Meclis’e davet edilerek gruba kısa bir demeç verir:
“…Bana bir saat müsaade buyurun. Bulacağım hal şeklini arz ederim.”
Meclis’teki odasına çekilen Gazi, en yakın arkadaşlarını yanına çağırır, sırrını açıklar.
Bir saat sonra o meşhur konuşmasını yapar, peşinden de teklifini sunar.
Şevket Süreyya Aydemir’e olayı şu sözcüklerle anlatır:
“…Nihayet Meclisin sarıklı, fakat atılgan hareketli mebuslarından Antalya mebusu Rasih Hoca (Kaplan) söz aldı. Rasih Hocanın ağır, dokunaklı ve tesirli bir sesi vardı. Açık ve kesin konuştu. Sözlerini:
“-Din bakımından da en muvafık hükümet şekli cumhuriyettir.” Diye bağladı ve haykırdı:
“-Yaşasın cumhuriyet!..”
Ertesi gün, oybirliğiyle Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın ilk Cumhurbaşkanımız seçilmesiyle birlikte son nokta konulmuş olur.
Bizlere bağımsız bir vatan bırakan, Cumhuriyet gibi bir hazine emanet eden başta Büyük Kurtarıcımız ve Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, silah ve dava arkadaşlarını bir kez daha minnet ve şükranla anıyor…
Hepsine Allah’dan rahmet diliyorum. Mekanları cennet olsun!
Yazımı, Sosyolog, Din Bilgini, Hukukçu, Siyasetçi, Antalya Milletvekili Rasih (Kaplan) Hoca’nın sözleriyle bağlıyorum:
YAŞASIN CUMHURİYET!
HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
Yorum Yok

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.
Hava durumu
-
-
-
Nem Oranı: -
Basınç: -
Rüzgar Hızı: -
Rüzgar Yönü: -
ANKET

Sitem nasıl?

Sonuçları görüntüle

Yükleniyor ... Yükleniyor ...