Yeni bir yıla girmemiz nedeniyle, yılın bu ilk gününde 92’lik delikanlı ünlü şairimiz Ahmet Kaçar’la (TRT Repertuarı’nda 20’nin üzerinde güftesi var) mini bir söyleşi yaptık.
“Ahmet abi” dedim:
-Yeni yıl için neler söylemek istersin?
Cevap verdi:
“Bitecek hiç ummadığın bir zamanda bu sonsuz düş,
Lakin bitmeyecek yıllar, kalanlar devam edecek.
Ne evvel ne son seferdir bu seraptan çöle dönüş,
Başka kervan, başka hanlar, yalanlar devam edecek.”
Hemen ikinci soruma geçtim:
-Bugüne kadar hiç aşık oldun mu?
Şöyle karşılık verdi:
“Sitemler örüyor kaderin ağı
Hayatım dökülen bir gül yaprağı
Geçse de ömrümün en güzel çağı
Başkadır ilk sevgi ilk göz ağrısı”
“Peki” dedim:
-“İlk göz ağrısı”nı anladım da, başka yok mu?
Aldı sazı eline, Ahmet abi:
“Anar ömrünce gönül giden sevgilileri
Bilmez biçâre kalpler giden dönmez ki geri
Gözüm yollarda kaldı bunca yıllardan beri
Bilmez biçâre kalpler giden dönmez ki geri.”
Sonra şöyle devam etti:
“Unut beni kalbimdeki hicranla yalnız kalayım
Kimsesiz bir yavru gibi kucağında ağlayayım.
Bu kaçıncı söz verişin, söyle nasıl inanayım
Kimsesiz bir yavru gibi kucağında ağlayayım.”
“Ahmet abi” dedim:
-Hiç hayal kırıklığı yaşadın mı?
-Yaşamaz olur muyum:
“Hayal dolu bir gençlik, ümit dolu bir aşk bitti
Bülbül bile goncaları hıçkırıkla terk etti.
Çiler bülbül, gider bülbül ayrılık…”
Peki, dedim, 2018’de ülkemizin ticari açığını nasıl kapatacağız?
Anlatayım, dedi:
“İşitmesin hane halkı sekiz şiddetinde azar;
Nasibi kısmet olursa, ilk temeli atacağız.
Haftanın beş günü dahil, cumartesi ve pazar;
Minare gölgesi alıp, davul tozu satacağız!”
Ahmet abi, dedim:
-Geçen yıl pek balık yiyemedik, ne dersin bu işe?
Cevabını çoktan hazırlamıştı:
“Bir çingene palamudu konu olurken basına,
Zavallı mezgit fakirin bağdaş kurdu sofrasına.
Yürüyoruz davul-zurna, zil-çalpara eşliğinde,
Girdik Hicaz üzerinden yeni bir yol havasına.”
Bazı insanların çalımından yanına yaklaşılmıyor. Ne dersin bu işe?
Hemen taşı gediğine koydu:
“İnsan kamil oldu mu üstat mertebesinde,
Ona madde üstünde bir değer vereceksin.
Baktın, tavrı değişti, meclise gelmesinde,
“Çüş” deyip sırtına bir eğer vereceksin!”
-Ahmet abi, Atatürk, sanatın önemine işaret etmiş. Sence Türk Milleti’nin sanata bakış açısı nasıldır?
“Bilmez damdaki kemancı, Mehterin vurduğu marşı,
Susar, en coşkun yerinde, gösterişi ‘es’te yapar.
Öyle hassas bir milletiz ki, güzel sanatlara karşı;
Körlerimiz renkli resim, sağırımız beste yapar”
Soracaklarımız o kadar çoktu ki…
Ahmet abiyi daha fazla yormayalım, dedik.
Aslına bakarsanız…
Üstat Ahmet Kaçar’la böyle bir söyleşi yapmadık.
Tamamen bizim kurgumuzdur.
Hoş, söyleşi yapsak bile, böyle cevaplar verir miydi?
Hiç sanmam!
Çünkü…
Ahmet abi, en güzel, en anlamlı dizelerin altına imzasını atmıştır atmasına da…
Birkaç dostuyla (ki, bunlar; Fikret Ak, Hayrettin Günay, Özcan Temel ve tabi ki bu fakir) paylaşmasının dışında…
Yazdıklarının kimini bir dosyada toplamış, kimini çekmecesinde saklamış, kimi de masasının üzerinde dağınık bir şekilde öylesine kalmıştır.
Siz deyin bin, ben diyeyim on bin…
Sayıları hesaba, kitaba sığmaz.
Ta ki birileri gelip; derleyip, toparlayıp kitap haline getirinceye kadar.
Bugüne kadar yayınlanan beş kitabı da bu şekilde meydana çıkmıştır.
Yani demem o ki…
Nüktedan, hazırcevap bir insan olan Şairimiz Ahmet Kaçar…
Sohbetlerinde daha çok, doğaçlama nükteler yapmayı, esprili cevaplar vermeyi sever.
Bir örnek verelim:
“Foto Fikret Ak, bir gün otomobiliyle Ahmet Kaçar’ı evine bıraktıktan sonra, geri dönmek için manevra yapmaya başlar.
Yol daracık, arabanın arka tarafı ise dik yokuşlu bir fındık bahçesidir.
Ne olur ne olmaz, dikkatli hareket etmekte yarar var.
Allah muhafaza, santim hata yaptın mı, fındık bahçesinin bittiği yerde ne şehit, ne gazi; “Niyazi” olmak da vardır, işin içinde.
Fikret Ak’ın bu halini gören Ahmet Kaçar, “Gel Fikret gel” der:
-Korkma bişey olmaz, buralardan kadastro geçti!
İlahi Ahmet abi, sen çok yaşa e mi!
Seyfullah Çiçek yazdı
