NOT DEFTERİ
a) ”coca cola’nın formülünü dünyada yalnızca üç gişi biliyormuş” cümlesini, ciddi ciddi mevzu edinip konuşan adamlar bulunur çevremizde.. ya bi de bu herifler, okumuş etmiş cinsten olur genelde.. ula size ne, asıl sorun; ”dünyada iyi bi kiraz duzlaması’nın formülünü bilen kaç tane giresun gocagarısı galdığı”dır.. hep öldü gitti bu gadınlar, coca cola da ne lan?
b) ”aydan aydındır yüzleri / şekerden tatlı gözleri / cennette huri kızları / gezer Allah Allah deyu”.. yaa ben sahnede bunu da okumak istiyorum.. neden böyle güzel ezgiler insanlık düşmanı yobazlara kalacakmış??
c) kim-kimle dargın, kim-kimle barıştı, en son güncel durum nedir.. bunu düzenli olarak yayımlayan bi valilik bülteni olmadığı sürece, giresun’da evden çıkmak, hiç de akıl kaarı bi iş diğildir arkadaşlar..
d) filmlerden biliyoz, kuduz hastalığına düşenler sudan korkuyo.. illa her problemin çaresini ben mi düşünecem şu gezegende, belli ki guduzun tedavisi suyla ilgili bi aşı üretmektedir.. herkes işini doğru yapsın şol tebabet aleminde.. aha yine sinirlendim..
e) ”kırmızı pabuçları duruyo baş ucunda / başı düşmüş yastığa uyuyo mışıl mışıl / e bebeğim e / günlerin getirdiği mutluluk olsun sana / sevdiğin sevildiğin bi hayatı sür bebeğim / günün günden güzel olsun / e bebeğim e”.. rahmetli kayahan şarkısıdır.. besbellim ruhu fatiha istedi benden.. (okuyom aha; bismillahirrahmanirrahim …)
f) bi insanın henüz ölmemiş olması, giresunca’da kısaca ”durmak” fiiliyle telaffuz edilir.. kimi zaman merak cümlesidir; ”baban öldü mü, duruyu mu” denir.. bunda büyütecek bişey aranmaz.. kimileyinse şaşkınlık ifadesidir durmak, nasıl ölmez yahu gibisine; ”ula u haala duruyu mu” denir.. işte burada problem vardır, o kadar da uzun yaşamak, giresun sınırları dahilinde ayıp sayılır..
g) kaldırımda önüm sıra yürüyordu iki adam.. bi tanesi ötekine, pantolonunu işaret ederek; ”sabun lekesi oldu, çıkmıyo” diye dert yandı.. için için ”yaa sabun nasıl leke yapar, sabun lekesi neden çıkmaz, dur şu işin peşini bırakmiyim” diye dertlenerek, olay yerine kurnaz bi tilki gibi yaklaştım.. harbiden adamın lacivert pontulunun sol götünde bembeyaz bi leke vardı.. ee, suyla yıkasan çıkar lan bu leke kararını vermem çok sürmedi, akıl var mantık var yahu.. adamlar migrosa saptı, ne takip edecem, lacivert erkek kıçına meraklı diğilim, ben sahile indim.. (hadi gadın gıçı olsa neyse)
h) canım arkadaşım salih’ten, cep telefonuma, bana ilan-ı aşk eyleyen bi mesaj gelmesi, kişisel geleceğimle ilgili tüm kariyer planlarımı sarsar gibi oldu bi an.. güzel güzel millet bahçesi’nin kapısında oturuyodum bu esnada, aklıma ilk gelen, derhal kazancılar yokuşu’ndan koşarak inip denize atlamak ve sivastopol açıklarına kadar sırtüstü yüzmek fikriydi.. güzel Allah’ım, bu nasıl bi iştir başıma gelen.. üşenmeyip salih’i aradım, direkt; ”senin ağzına sçarım len” diyerek söze başladım.. çocukcaaz bi mahçup, bi mahçup, tanımlanır gibi diğil.. meğer sevgilisine yollayacağı mesajı dalgınlıkla bana atmış, şimdi ne bk yiyeceğini düşünürmüş.. birbirimize, karşılıklı uzun uzun söverek kapattık telefonlarımızı.. tamam oğlum, kimseye bişi anlatmayacam.. bak anlattım mı?
i) hepimiz bi müzik aleti çalmayı ”neşeli ol ki genç kalasın” şarkısı sayesinde öğrenmiş insanlarız.. notaları bile aklımda durur; ”do do-re mi mi / re-do re-mi dooo”.. aklı başında her müzisyenin solfej denen muhteşem dünyaya girizgahları da bu şarkının yüzü suyu hürmetinedir.. müziğe bu şarkıyla başlayanların tamamı güzel adamlardır, neşelidirler ve her daim genç kalırlar.. ne hazindir, bunlardan hayatta hiçbi bok olmaz, ömürlerinin sonuna değin iki yakaları bi araya gelmez anasını satim..
j) ) giresun’umuzda böyle adamlara sık raslanır.. müşteri diğillerdir, diyelim, dükkan sahibinin akrabası veya yakın arkadaşı gibi de durmazlar.. işyeri kapısının azıcık içerisinde şöyle bi belirerek, iyi-kötü bikaç espri yapıp, biraz bişiler zırvalayıp, katiyyen alışveriş etmeden mekandan çıkarlar.. genel görünümleri, repliğini tamamlayıp sahneden gururla çıkan usta bi tiyatro oyuncusu gibidir.. bu adamlar kimdir, bilinmez.. merih’ten şehrimize turneye inmiş tiyatro sanatçıları gibisinden derin bi iz bırakırlar ardları sıra.. ”Allah Allah diyelim, kalpten pası silelim”; bu gizemli adamlar büyük olasılık bu ilahinin ete kemiğe bürünmüş halidir, yetişin a dostlar..
k) bi olay, bi gelişme garşısında, tahmin edilen şey anlamında; ”sen de benim düşündüğümü mü düşünüyorsun” cümlesini yalnızca filmlerde duyduk.. gerçek hayatta bunu kullanan bi arkadaşımız hiç olmadı.. bi kere kullanayım dedimdi, çok saçma olduydu..
l) amerikan mad dergisi’nin mizah anlayışı nedir ki bunun yanında.. sovyet krokodil kaç kuruşluktur.. eprahim kishon yazsa yazsa ne yazar sanıyosunuz bilmiyom ki.. kavuklu’nun komik-i şehir’liği söker mi buna.. sizler danny key’i, voody allen’ı, ne bileyim cem yılmaz’ı falan komedyen mi sanırsınız.. eee, öyleyse iyi okuyun.. iyi okusun yedi düvel-i muazzama, dünyada mizah denen bişi varsa şol sözdedir: yaşlı ve hasta, ama çok sevilen bi teyzemiz ölür bi zaman önce şehrimizde.. tüm sevenlerini üzüntüye boğar.. geceleyin cenaze evinde, aile büyüklerinden biri, gayet ciddi ve son derece inanarak şu avuntu cümlesini kurar; ”çok üzüldük elbet, üzülmedik diğil.. ama, dünyada bitek o ölüp de, biz hepimiz yaşayacak olsak, daha da çok üzülürdük”.. şu şehrin ekmeğiyle-suyuyla büyüdüğüm üçün Allah’ıma bin kere şükürler olsun.. böyle bi bakış açısı, yeryüzünün başka hiçbi coğrafyasında olamaz.. asla olmadı..
m) ”fındık toplayan gelin / fındık dalda galmasın / gel biraz sevişelim / aklın bende galmasın”.. giresun türküsü..