ben miyim kabahatli”Sonra sonra kullananı çok oldu.
”Dünyanın, doğrudan denize açılan yegâne ana caddesidir” diyip diyip, Gazi Caddesi’nden ilk söz eden bendim.
Yani maalesef ben! Keşke başkası diyeydi de yere göğe sığdıramayanı olaydım.
(Bi Allah’ın kulu, hiç diğilse adımı geçirerek, manevi ”telifimi” ödemedi biliyonuz mu? Olur olmaz her yerde kullandılar da halen ödemediler ha! Napim sağlık olsun, Hacı İsiyin Hamamı’na bahşişim sayılsın)
****
Doğdum, şu yaşıma geldim. En büyük hayalim olarak kaldı içimde;
Denize doğru bi yokuş olarak inen bu caddeden gürül gürül bi nehir akması… Dağlardan bayırlardan gelip köpük köpük denize dökülmesi… Bi kaldırımdan karşı kaldırıma tahta köprülerle geçilmesi… Misal bi köprüde kafe, bi diğerinde bar olması, bi köprüde kütüphane, diğerinde yerel gıda tezgâhları olması…
Elin herifi, tarihinde dere görmemiş Eskişehir’e plaj yaptı yahu! Benimkisi hayal olup kala kaldı.
Görmesini bilene.
****
Yaşama, adeta sevda yüklü bi bulutmuşuz gibi bakabilmeyi Timur Selçuk Hoca’mdan öğrendim ben.
1980 küsurun bi salı akşamı, boşandığı eşiyle telefonda konuşurlarken denk geldim. Daha da geri çıkamadım odasından ve piyanosunun yanından.
Bi insan bi ahizeye doğru bu kadar mı sevgi dolu bakar? Şaşırdım valla muhterem dostlarım. Taşradan gelmişim, ne denli naif bi babanın çocuğu da olsam, yaşamı böyle bilmemişim. Bi erkek boşandığı kadını hiç bıkmadan sever miymiş? Gız u da neymiş?
Anladım, aşk her şeydir.
Bakmasını bilene.
****
Canım ablam, Ankara Koleji öğrencisiyken, pekbi tıfıldım ben.
Bi yaz tatili için Giresun‘a geldiğinde, bana plastikten, beyaz bi arabalı vapur getirmişti, henüz uyumamıştım meraktan;
-”Acaba ablam ne hediye getirecek” diye?
Ki, en unutulmaz oyuncağımdır, halen yüreğimin köşesinde durur.
Oturma odasındaki desenli halı denizdi evimizde, ben o vapura Kaptan-ı Derya iken.
****
Kıbrıslı arkadaşım Cemal, ”Kıprıs” derdi Kıbrıs’a.
Ömrümce tanıdığım en kibar konuşan kadın Ankaralı Vedia Hanım, ”Angara” derdi Ankara’ya.
Ve benim canım anam, yedi göbekten Giresun şehri kadını Ayten, hâlâ ”Gireson” der Giresun’a.
Ben neyi nasıl yazmam gerektiğini onlardan öğrendim!
Anam Gireson diyorsa aslı Gireson’dur, ben ulan diyorsam lafın hası ulandır.
Kimse cart curt etmeyecek!
****
Babamın terlikleri de balık idi, söylemesi ayıp diğil.
Oturma odasındaki halımızın deniz olduğuna inandınız da balığına mı inanmıyonuz şimdi? Annemin sarı mezurasının ucuna mandal bağlar olta yapardım bi güzel. Sehpa üstlerine çıkıp sallardım oltayı denize doğru.
Siyahı ayrı, kahverengisi ayrı, az mı balık tuttum ben sandal-ı derya iken o evde?
****
Balıklar çeşit çeşittir, çiçekler çeşit çeşit.
Kimdi unuttum, dangalağın tekidir işte;
-Balık adlarını ve çiçek adlarını ezbere bilmeyen adamdan yazar olmaz, demiş bigün.
Bense bitek nilüferi bilirim kardeşim. Suda yüzer balık diğildir, karaya çıksa çiçek diğil.
Düşün düşün, sonunda adamı edebiyatçı eder bu işler.
****
Her ne kadar Ruhi Su Usta’mız, bi dinleti öncesinde elini kimseye vermeyip;
-Çocuklar, ne siz el öpmeye alışın, ne benim elimi öpülmeye alıştırın, demişse de… Ben ustaların elinin öpülmesi gerektiğini Ferhan Şensoy’dan öğrendim.
Bi gün sahnede Münir Özkul’un ellerini öperken.
****
Oyuncak arabalarımı yazmayı çok istedim ömrüm boyu.
İskambil kağıtlarından otoyol yapardım arabalarıma her Allah’ın günü. Nedendir bilemiyorum, hep trafik sıkışıklığı olurdu oyunlarımda. Polis gelirdi, itfaiye gelirdi, ambulans gelirdi.
O sıkışıklık bi türlü açılmazdı. Nefret ederdim sonuç itibarıyla oyuncak denen şeyden.
Hem, bu halı demin denizdi la!
Beyaz vapurum nerde?
****
Küçük Ali’yi anımsayanınız var mıdır? Bizim Beşiktaş’ın savunma oyuncusu idi. (Metin-Ali-Feyyaz’ın Ali’si Büyük Ali idi misal, ipucu vereyim meraklısına)
Ne zaman maç öncesi yumruk şov için tribün önüne çağrılsa, reklam panolarını aşar, tel örgüleri yıkar, ta tribünün göbeğine çıkardı Ali.
Deli çocuk! Taraftarımız kadar çılgın çocuk!
Ben taraftara koşmayı Küçük Ali’den öğrendim. Yazdığım her yazıda o’nun o sıkılmış yumruğunun hatırı vardır.
Tatmasını bilene.
****
Bu sayfada yıllardır bana katlanan bütün dostlarıma, sevenlerime, okurlarıma can-ı gönülden teşekkürler ediyorum.
İyi ki varsınız yaşamımda.
İnsanın canından öte can bildiği sevdiceğinden ayrılması kolay diğildir.
Yeni yıla yârimsiz girmek hiç de bildiğim bi duygu diğildir. 10 gün kaldı, kalmadı.
Nasıl olacak, bilemiyorum?
****
Kendimi Bilgi Yurdu’na adamışım, neyleyim?
Ata’mıza söz edemeyip İsmet Paşa’ya sövenler misali, bana diş geçiremeyip derneğimizin icraatıyla didişiyor bazıları.
Haklarından geleceğim merak etmesinler.
Biraz Pir Sultan okusunlar, biraz Serdari, biraz Şah Hatayi okusunlar, biraz Kul Himmet.
Ben bu dünyaya sınırlarını aşanlara had bildirmeye gelmişim, Dadaloğlu’nun soyu olmuşum, neyleyim?
****
Bunca dert yetmezmiş gibi bi de tarikatçı sapıklar sardı ömrümüzü, biliyorsunuz. Çoluğumuz çocuğumuz adına kaygılara kapılıyoruz. Vatanımız, şehitlerimiz için kederleniyoruz.
Ben ”sırat-ı müstakim” sözcüğünü her duyduğumda ağlayan biriyim, bunlardan mı öğreneceğim Allah’ın varlığını, birliğini?
Nasıl bi döneme denk geldik ey büyük Allah’ım, bize yardım et. Vatanımızı, ordumuzu, sanatımızı, edebiyatımızı koru, pis yüreklilerden.
****
Okudunuz, zahmet ettiniz.
Sağ olun.