SELAMİ GÜDER Eskişehir’de doğdu. Nasreddin Hoca’nın mizahından, Yunus Emre’nin özünden ve sözünden nasiplendi. Deneme, öykü derken şiirin derin sularına daldı. Şimdi özünü söze dökme derdinde. — — — — — — Şiir “güzel söz söyleme” sanatına indirgenmemelidir. Öz – söz ilişkisidir bir bakıma şiir. En azından benim şiirlerim özün söze dökülmesidir. Dile gelmeyen ya da dile getiremediklerim de yok değil elbette. Her ne kadar ‘dert söyletir’ denirse de, içkin ve aşkın söz söyleyebiliyorsam Allah’ın lütfuyla, derdim var demem, hamdolsun bu durumda yalnız da sayılmam, öyle değil mi? TERK ETMİYOR YALNIZLIĞIM doluya tutuldumsa da bir ömür pişman olmadım çünkü ben kaçmadım yağmurlardan kaçacak adam değilim kavgalardan dövüşlerden niye kaçayım senden niye kaçarsam özümden adam değilim hem insan kaçamaz kaderinden bilirim kimse kendinden kaçamaz küllenmiş yangının közü yakmaz batan güneşe yanmam hiç batan gemilerim olmadı olsaydı yanmazdım ona da kafidir sabır kâsesinden içtiğim mey bilinir sana mı yanacağım ama hiç değilse giderken sen kalsaydı gözlerin iş çevirmeyi bilmem arkadan hançerlemektense yeğdir hançer yemek bana göre değil iz sürmek konuşmayacağım arkandan bakmadım terk edip gittiğinde bile yalnız ağır geldi sözlerin yüktür hâlâ yüreğime yalnız duymasın o şunu söylemeliyim kendi duyacağım bir sesle cilve gözü onun sınır kapısıdır yüzüme kapanan kapılar kapanırsa pencereler açık kalır mı kalmaz yan gözle bakmak da bize yakışmaz bilirim haddimi aşmam sınırları zorlamam bir ağırlık gibi beni kalbinde taşısın istemem hatıralarım aklını kurcalasın sırf bu yüzden yad ellerde yüreğine yük olursa gölgem varlığımdan utanırım bakamam yüzüne yine de kimselere söyleyemem terk ettiğini ne der diye elalem taşkınları olsa da taşmaz hayat kabından denize akan nehir gibiyim yatağında yatağımda terden sırılsıklam sensizlik kokusu doğrusu korkmam yalnızlıktan çünkü lebalep geçmişimi dolduran hatıralarım beni yalnız bırakmaz ya sensiz eksile eksile tükenirsem haksız mıyım hepten kaygılanmakta bir rüya başlar bir rüyayla umutlanır başaklar bir rüya biter biten bir rüyayla başlar düşer lakayt akar gider yatağında hayat gerçekleri görmeyi bilen ben gerçekleri görmeyebilen de ben kimi kimi övünsem de çoğu zaman iğreniyorum kendimden sırf bu yüzden özümden kirleniyorum gözümde toz pembe bir perde yakın geçmişten bir sırrı zırh niyetine giyiniyorum sırıtan bir potluk üstümde ben de emsal getirebilirdim Milli Şeflik döneminden yokluk günlerinden fakat kazı yapılmayı bekleyen bir gömüttür takat gerektiren yüreğim gibi nice sırlarla gizli içimde kırılan duygularım kırıldıkça çoğaldığını sandığım yanılgılarım yağmalanmış bir yürekten arta kalan aldırmam karanlığa alışmış gözlerim güneşe bakarsam kör olsun ömür geçiyor amma bazen zaman duruyor aklım almıyor yalanları da gerçekleri de hangisi gerçek hangisi yalan aklım almıyor çift kişilik lavanta kokulu yatağıma sığmayan yalnızlığım beni terk etmiyor hamd olsun bu durumda pek de yalnız sayılmam SELAMİ GÜDER
SELAMİ GÜDER Eskişehir’de doğdu. Nasreddin Hoca’nın mizahından, Yunus Emre’nin özünden ve sözünden nasiplendi. Deneme, öykü derken şiirin derin sularına daldı. Şimdi özünü söze dökme derdinde. — — — — — — Şiir “güzel söz söyleme” sanatına indirgenmemelidir. Öz – söz ilişkisidir bir bakıma şiir. En azından benim şiirlerim özün söze dökülmesidir. Dile gelmeyen ya da […]