gözlerime inanamadım..
yürüyordum kendimle..
bi moto kurye.. hızla yanımdan geçti.. şehrimin en eski ekmek fırını önünde durdu..
ulusal bi pizza kurumuna ait idi.. fırının, cam bölmesinden bakan ve ekmekler arasında yalnızca kafası görünen tezgahtar gence sipariş getirmişti..
nasıl olur diye dertlendim.. vefatı sonrası, cüneyt arkın’ın manevi varlığına hürmeten, malkoçoğlu kara gürsel’lik makamından istifa etmiştim aksi gibi..
kafasına bi fırın küreğiyle vura vura;
-ulan bu gadar ekmeğin, lavaşın, pidenin arasında nasıl başka bişi yemeyi düşünürsün? nasıl olur da sıcak ekmeğin arasına tereyağı sürüp yemezsin, 200 gram tulum peyniri koyup yemezsin, nasıl olur da bu gadar nimet dururken dışarıdan sipariş verirsin,
diyemedim..
bana da yazıklar olsun..
-aznna zçduum, belemit çilek reçeli, belemit incir reçeli istedin de getirip hediye etmedim mi oolum,
diye bi gonuşuk edemedim..
****
ama en azından bu anlamda dik dik baktım..
bu da bişeydir..
****
yarınki pazar vaazımda, 9 eylül dolayısıyla, keşke yunan kazansaydı diyen pis herifler konusunu işleyeceğim..
dersi kaçırmamanız rica olunur..
imza: bi dost..